Kıymetli okuyucularım, sevgili peygamberimiz(s.a.v), “Bizi aldatan, bizden değildir” uyarısı ile yazıma başlamak istiyorum. Müslüman Türk toplumu son bir asırda özellikle içinde bulunduğumuz son yetmiş(70) yılda ustaca hazırlanmış planlarla, tertiplerle ve iletişim araçları vasıtasıyla milli kültürümüz vahşice tahrip edilmektedir. Bu tahribatta taklitçilerin ve yabancılaştırılmış kadroların rolleri ve faaliyetleri korkunç derecede önem arz etmektedir. Genç nesillerin, gözlerin, gönülleri ve kafaları; milli olan, ahlaki olan, dini olan kaynaklara kapatılmış ya da yanlış bilgilerle istismarcıların tuzaklarına düşürülmüştür. Türk İslam Kültür ve Medeniyeti terk edilerek batılılaşma kobaylığına merak sarmıştır. Tek kelimeyle dejenerasyon denilen hastalığa müptela olanlar çoğalmıştır. Medeniyetimiz pekiştirmek yerine değiştirme moda halini almıştır. Kapitalist dünya hayranları Türkçe ve İslamca taşımaktan utanır hale gelmişlerdir. Bir tarafta çağdaşlık adına urgan hale getirilen kadınlarımız öbür tarafta İslam adına peçe ve çarşafa mecbur tutulan kadınlarımız. Türklük ve İslamlık bu anlayışın ikisini de ret eder ve kabul etmez. Kültürümüz Türk İslam medeniyetinden uzaklaştırılarak yabancı kültürlerin tekeline bırakıldı. Fransız gibi dans etmek, İngiliz gibi selamlaşmak, Almanlar gibi tepinmek, Amerikalılar gibi; viski, şampanya içmek birileri için moda oldu. Büyük hukukçularımız, sanatçılarımız, mantıkçılarımız, matematikçilerimiz, mimarlarımız, tıp dalındaki başarılı ilim adamlarımız, çağını aydınlatan dahiler unutuldu. Sanki tesirli bir ses ve haykırış. “Beyler ey mesuller, biz milli kültürümüzü ve medeniyetimizi öğrenmek istiyoruz lütfen yolumuzu dandik ve yapmacık şeylerle kesmeyiniz. Yolumuzdan çekiliniz” diye haykırıyor. Ancak bu haykırışı ve bu feryadı duyanlar yok. Bütün gayretler paraya ve çıkarlara endeksli oldu.