Sevgili okuyucularım. Hem Kuran-ı Kerim'de hem de sevgili Peygamberimizin mesajlarında kul hakkı ile ilgili birçok hüküm vardır. Konu ile ilgili ayetlerin manaları bir makale sığmaz. Üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin makamları, servetleri ne olursa olsun hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütleyen Peygamberimiz hesap gününde haksızlık yapan kişilerin iyi amellerinden alınıp haklarına tecavüz edilen kişilere verileceğini haber vermiştir. Şayet iyi ameli yoksa o zaman hakkına tecavüz edilen kişinin günahlarından alınarak hakka tecavüz eden zalime yükleneceği haber verilmiştir. Bak. Buhari Mezalim. Yüce Rabbimizin kul hakkını bağışlaması hak sahibinin (hakkına tecavüz edilen) affetmesi şartına bağlıdır. Dolayısıyla hırsızlık, rüşvet, gasp, yolsuzluk ve benzeri yollarla elde edilen haram para mal ve miraslar sahibi biliniyorsa kendisine ya da mirasçılarına iade edilmeli ve helallik alınmalıdır. Bilinmiyor onun adına hayır yapılmalı ve Allah'tan af istenmelidir.
Sevgili okuyucularım. İftira, gıybet gibi hak ihtilalleri ve kul hakkı mevzusunda takip edilmesi gereken en doğru davranış hak sahibine durumu anlatıp helallik almaktır. Ancak çok kere bu şartı yerine getirmek mümkün değildir. Bunun için kendi adımıza pişmanlık duyup tövbe etmek ve hak sahibi adına hayır yaparak sevabını ona bağışlamak bu tür ihtilallere kefalet olur inşallah.
Sevgili okuyucularım. Bir kardeşimiz bana şu soruyu yöneltti, "Hocam devamlı olarak tövbeden bahsediliyor. Bazı gün ve gecelerde bütün günahların bağışlandığı söyleniyor. Her kötülüğü yaparım. Çalarım, çırparım, yerim, içerim, kafama ve zevkime göre takılırım. Sonra tövbe eder kurtulurum" bu doğru mudur" dedi. Ben de şu açıklamayı yaptım. "Delikanlı Allah'tan ümit kesilmez. Onun rahmeti geniştir. Ancak yap boz tahtası gibi devamlı olarak tövbe edip bozmak hem Allah'a karşı hem meleklere hem insanlara ve kendimize karşı yalan söylemek doğru değildir. Sözde durmamak münafıklık işaretidir ve ikinci bir büyük günahtır. Bu yüzden yaptığımız tövbelere bağlı kalmamız lazımdır. Allah'ı kandırmaya gücümüz yetmez. Sadece kendimizi kandırırız" dedim. Peşinden de ekledim, "En çok fetva veriniz ateşe en yakın olanınızdır" buyuran Peygamberimiz var. Ben kanaatini söyledim fetva vermedim. Fetva makamında değilim" dedim. Konuyla ilgili bir misal vereyim. Hz. Ömer halife (devlet başkanı) seçildiğinde, Hz. Ebu Bekir'e tayin edilen maaş kadar ücret almaya başladı. Böyle devam ederken bir seferinde sıkıntıya düştü. Hz. Osman, Hz. Ali ve Zübeyir bir araya gelip konuyu görüştüler ve "Ömer'e söyleyelim de maaşını biraz arttırsın" dediler. Çekindikleri için Ömer'in kızı Hafsa'ya durumu anlattılar. Hafsa babasının yanına gidip durumu anlattı. Hz. Ömer bir anda hiddetlendi ve teklifi çok çirkin buldu. "Ömer dünya malı mı biriktirecek" diyerek reddetti. Kul hakkından çekildiğini ifade buyurdu. Şimdi çok maaşlılar ve dünya perestler keşke bunları örnek alsalardı.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
KUL HAKKI YEMENİN HÜKMÜ NEDİR BAKALIM
Sevgili okuyucularım. İftira, gıybet gibi hak ihtilalleri ve kul hakkı mevzusunda takip edilmesi gereken en doğru davranış hak sahibine durumu anlatıp helallik almaktır. Ancak çok kere bu şartı yerine getirmek mümkün değildir. Bunun için kendi adımıza pişmanlık duyup tövbe etmek ve hak sahibi adına hayır yaparak sevabını ona bağışlamak bu tür ihtilallere kefalet olur inşallah.
Sevgili okuyucularım. Bir kardeşimiz bana şu soruyu yöneltti, "Hocam devamlı olarak tövbeden bahsediliyor. Bazı gün ve gecelerde bütün günahların bağışlandığı söyleniyor. Her kötülüğü yaparım. Çalarım, çırparım, yerim, içerim, kafama ve zevkime göre takılırım. Sonra tövbe eder kurtulurum" bu doğru mudur" dedi. Ben de şu açıklamayı yaptım. "Delikanlı Allah'tan ümit kesilmez. Onun rahmeti geniştir. Ancak yap boz tahtası gibi devamlı olarak tövbe edip bozmak hem Allah'a karşı hem meleklere hem insanlara ve kendimize karşı yalan söylemek doğru değildir. Sözde durmamak münafıklık işaretidir ve ikinci bir büyük günahtır. Bu yüzden yaptığımız tövbelere bağlı kalmamız lazımdır. Allah'ı kandırmaya gücümüz yetmez. Sadece kendimizi kandırırız" dedim. Peşinden de ekledim, "En çok fetva veriniz ateşe en yakın olanınızdır" buyuran Peygamberimiz var. Ben kanaatini söyledim fetva vermedim. Fetva makamında değilim" dedim. Konuyla ilgili bir misal vereyim. Hz. Ömer halife (devlet başkanı) seçildiğinde, Hz. Ebu Bekir'e tayin edilen maaş kadar ücret almaya başladı. Böyle devam ederken bir seferinde sıkıntıya düştü. Hz. Osman, Hz. Ali ve Zübeyir bir araya gelip konuyu görüştüler ve "Ömer'e söyleyelim de maaşını biraz arttırsın" dediler. Çekindikleri için Ömer'in kızı Hafsa'ya durumu anlattılar. Hafsa babasının yanına gidip durumu anlattı. Hz. Ömer bir anda hiddetlendi ve teklifi çok çirkin buldu. "Ömer dünya malı mı biriktirecek" diyerek reddetti. Kul hakkından çekildiğini ifade buyurdu. Şimdi çok maaşlılar ve dünya perestler keşke bunları örnek alsalardı.