Neden bazı insanlar yeni fırsatları görme ya da yaratma yeteneğine sahipken, diğer insanların bu tür özellikleri yoktur? Neden bazı kişiler iş fikirlerini ya da hayallerini gerçek bir iş ya da işletmeye dönüştürürken, diğerleri bunu başaramaz? Neden bazı kişiler başarılı iken diğer bazıları başarısızdır? Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile birlikte daha büyük önem kazanmaya başlayan girişimcilik kavramı orta çağdan günümüze kadar pek çok teorisyenin tanımlamaya çalıştığı bir kavram olarak hem işletme hem de iktisat literatürlerinde önemli düzeyde yer almıştır. Girişimcilik günümüzde her sektörde önemli bir parametre haline gelmiştir. Girişimcilik, «Risk ve belirsizlik koşulları altında, kazanç elde etme ve büyüme amacı ile yenilikçi bir ekonomik organizasyonun oluşturulmasıdır.» Girişimci ise, «Pazarda mevcut fırsatları gözleyen ve saptayan, bu fırsatları ve tüketicide var olan talebi iş fikrine dönüştüren, kaynakları bir araya getirerek işletme kuran, risk alan kişidir.» Girişimciliğin sözlük anlamı “Üstlenmektir”. Girişimcilik bugün bütün sektörlerde (tarım–sanayi–hizmet) üretim ya da imalat aşamasından daha çok öneme sahiptir. Günümüzde, iş kurmadan önce pazar bulma konsepti birinci sırada yer almaktadır. Örneğin;
Kristof Kolomb (31 Ekim 1451 – 20 Mayıs 1506), Atlantik Okyanusu boyunca dört büyük seferin kaptanlığını yapan, coğrafi keşifler döneminde Amerika kıtasını keşfederek çağ kapatıp, çağ açan ve Amerika'nın kolonize edilmesini sağlayan İtalyan kâşif, kaptan ve kolonisttir. İspanya'nın Katolik monarkları (I. İsabella ve II. Ferdinand) tarafından finanslanan seferleri, Avrupalıların, Karayipler, Orta Amerika ve Güney Amerika ile yaptığı ilk temas olmuştur.
Adidas firması 1980 li yıllarda Afrikaya bir temsilci gönderir. Birinci temsilci «Yol olmayan bir yerde ayakkabı satışı yapılamaz» şeklinde rapor yazıyor. Bir süre sonra 2. temsilci gönderiyor. İkinci temsilci «Burada insanlar ayakkabı hakkında hiçbir fikirleri yok ama ayakkabıyı bizimle tanıtacaklar, ayakkabıya Adidas diyecekler» şeklinde bir rapor hazırlamıştır. Pazar bulabilmek için ise daha etkin ve aktif girişimcilere ihtiyaç vardır.
Girişimcilik orta çağda, büyük üretim projelerini yöneten ancak hükümet tarafından kendisine verilen kaynakları kullanarak risk üstlenmeyen kişiyi ifade ediyordu. 18. yüzyıldan itibaren ise artık girişimci risk üstlenme yanında “yenilikçi” de olmak zorundaydı. Girişimcilik kelimesi 1980’lerden sonra dünya çapında çok kullanılır olmuştur. 1990’larda Avrupa ve Sovyet Rusya’sındaki komünist bloğun yıkılması, Çin ve Vietnam’ın dışa açılması, dünya genelinde geri dönüşler ve yüksek işsizlik oranları girişimciliğin öneminin artmasına yardım etmiştir. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde girişimcilik çok yaygındır. Bu ülkelerde girişimciliği teşvik etmek için çok önemli teşvik araçları kullanılmaktadır. Ülkemizde ise girişimciliğin seyri dört kategoride ele alınmaktadır. Bunlar; Osmanlı İmparatorluğu dönemi, 1950 – 1980 dönemi, 1980 dönemi ve 1980 sonrası dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanayi ve ticaretle uğraşan kesimler Yahudi, Rum, Ermeni ve İtalyan asıllı Türk vatandaşlarıydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında savaş borçları ve yeniden yapılanmalar sebebiyle girişimcilik genellikle devlet eliyle uygulanmıştır. 1950’lerde “Her mahallede bir milyoner yaratma” projesi uygulamaya kondu. Bu proje ile yeni ve genç girişimciler yaratmak hedefleniyordu. 1960 ve 1970’li yıllarda Almanya’ya çalışma amaçlı giden göçmen işçilerimiz, Avrupa’daki girişimcilik yapısını öğrenerek, özellikle Almanya’da önemli girişimci ve yatırımcılar durumuna gelmişlerdir. 1980 darbesi, ülkedeki girişimcilik ruhunu belli bir süre sekteye uğratmıştır. Ancak 1980 darbesi döneminde ülkemiz “İthal İkamesine Yönelik Kalkınma Stratejisini” terk ederek, “Serbest Piyasa Ekonomisine” geçmiştir. 1996 yılında “Gümrük Birliği” anlaşmasının imzalanması, sonraki dönemlerde ülkeye çok ağır bedeller ödetmiştir. Üretim özellikle “Reel Ekonomi” bir ülke için çok önem taşımaktadır. Reel Ekonomi; Tarım, Madencilik, İmalat, Ticaret, İnşaat, Taşımacılık, Turizm gibi mal veya hizmet üreten faaliyetlerin tamamına denmektedir. Birde “Reel Olmayan Ekonomi ”de mevcuttur. Bu ekonominin faaliyet alanı parayı temel almakta ve içerisine; Bankacılık, Borsacılık, Sigortacılık girmektedir. Üniversite yıllarımdan beri Reel Olmayan Ekonominin, Reel Üretimin sırtından geçindiğini ve önemsiz olduğu düşüncesi genelde yaygındır. Bazen haberlerde; İMKB’sindeki hisseler yükseldi ifadesine rastlarız. Bazıları anlamsız olarak sevinir. Oysa gerçek şöyledir; 2007 yılında İMKB’de yabancı sermayenin payı % 72 iken, 2014’de bu oran % 63’e gerilemiştir. Yani Borsa’da yabancı sermayenin payı % 63 iken, yerli sermaye’nin payı % 37’dir. Borsadaki yükselmeden ya da kardan payın önemli bir kısmını yabancılar alırken, az bir kısmı yerli şirketler dolayıyla yerli ekonomi almaktadır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SERHAT AYAS
GİRİŞİMCİLİĞİN ÖNEMİ-1
Neden bazı insanlar yeni fırsatları görme ya da yaratma yeteneğine sahipken, diğer insanların bu tür özellikleri yoktur? Neden bazı kişiler iş fikirlerini ya da hayallerini gerçek bir iş ya da işletmeye dönüştürürken, diğerleri bunu başaramaz? Neden bazı kişiler başarılı iken diğer bazıları başarısızdır? Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile birlikte daha büyük önem kazanmaya başlayan girişimcilik kavramı orta çağdan günümüze kadar pek çok teorisyenin tanımlamaya çalıştığı bir kavram olarak hem işletme hem de iktisat literatürlerinde önemli düzeyde yer almıştır. Girişimcilik günümüzde her sektörde önemli bir parametre haline gelmiştir. Girişimcilik, «Risk ve belirsizlik koşulları altında, kazanç elde etme ve büyüme amacı ile yenilikçi bir ekonomik organizasyonun oluşturulmasıdır.» Girişimci ise, «Pazarda mevcut fırsatları gözleyen ve saptayan, bu fırsatları ve tüketicide var olan talebi iş fikrine dönüştüren, kaynakları bir araya getirerek işletme kuran, risk alan kişidir.» Girişimciliğin sözlük anlamı “Üstlenmektir”. Girişimcilik bugün bütün sektörlerde (tarım–sanayi–hizmet) üretim ya da imalat aşamasından daha çok öneme sahiptir. Günümüzde, iş kurmadan önce pazar bulma konsepti birinci sırada yer almaktadır. Örneğin;
Kristof Kolomb (31 Ekim 1451 – 20 Mayıs 1506), Atlantik Okyanusu boyunca dört büyük seferin kaptanlığını yapan, coğrafi keşifler döneminde Amerika kıtasını keşfederek çağ kapatıp, çağ açan ve Amerika'nın kolonize edilmesini sağlayan İtalyan kâşif, kaptan ve kolonisttir. İspanya'nın Katolik monarkları (I. İsabella ve II. Ferdinand) tarafından finanslanan seferleri, Avrupalıların, Karayipler, Orta Amerika ve Güney Amerika ile yaptığı ilk temas olmuştur.
Adidas firması 1980 li yıllarda Afrikaya bir temsilci gönderir. Birinci temsilci «Yol olmayan bir yerde ayakkabı satışı yapılamaz» şeklinde rapor yazıyor. Bir süre sonra 2. temsilci gönderiyor. İkinci temsilci «Burada insanlar ayakkabı hakkında hiçbir fikirleri yok ama ayakkabıyı bizimle tanıtacaklar, ayakkabıya Adidas diyecekler» şeklinde bir rapor hazırlamıştır. Pazar bulabilmek için ise daha etkin ve aktif girişimcilere ihtiyaç vardır.
Girişimcilik orta çağda, büyük üretim projelerini yöneten ancak hükümet tarafından kendisine verilen kaynakları kullanarak risk üstlenmeyen kişiyi ifade ediyordu. 18. yüzyıldan itibaren ise artık girişimci risk üstlenme yanında “yenilikçi” de olmak zorundaydı. Girişimcilik kelimesi 1980’lerden sonra dünya çapında çok kullanılır olmuştur. 1990’larda Avrupa ve Sovyet Rusya’sındaki komünist bloğun yıkılması, Çin ve Vietnam’ın dışa açılması, dünya genelinde geri dönüşler ve yüksek işsizlik oranları girişimciliğin öneminin artmasına yardım etmiştir. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde girişimcilik çok yaygındır. Bu ülkelerde girişimciliği teşvik etmek için çok önemli teşvik araçları kullanılmaktadır. Ülkemizde ise girişimciliğin seyri dört kategoride ele alınmaktadır. Bunlar; Osmanlı İmparatorluğu dönemi, 1950 – 1980 dönemi, 1980 dönemi ve 1980 sonrası dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanayi ve ticaretle uğraşan kesimler Yahudi, Rum, Ermeni ve İtalyan asıllı Türk vatandaşlarıydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında savaş borçları ve yeniden yapılanmalar sebebiyle girişimcilik genellikle devlet eliyle uygulanmıştır. 1950’lerde “Her mahallede bir milyoner yaratma” projesi uygulamaya kondu. Bu proje ile yeni ve genç girişimciler yaratmak hedefleniyordu. 1960 ve 1970’li yıllarda Almanya’ya çalışma amaçlı giden göçmen işçilerimiz, Avrupa’daki girişimcilik yapısını öğrenerek, özellikle Almanya’da önemli girişimci ve yatırımcılar durumuna gelmişlerdir. 1980 darbesi, ülkedeki girişimcilik ruhunu belli bir süre sekteye uğratmıştır. Ancak 1980 darbesi döneminde ülkemiz “İthal İkamesine Yönelik Kalkınma Stratejisini” terk ederek, “Serbest Piyasa Ekonomisine” geçmiştir. 1996 yılında “Gümrük Birliği” anlaşmasının imzalanması, sonraki dönemlerde ülkeye çok ağır bedeller ödetmiştir. Üretim özellikle “Reel Ekonomi” bir ülke için çok önem taşımaktadır. Reel Ekonomi; Tarım, Madencilik, İmalat, Ticaret, İnşaat, Taşımacılık, Turizm gibi mal veya hizmet üreten faaliyetlerin tamamına denmektedir. Birde “Reel Olmayan Ekonomi ”de mevcuttur. Bu ekonominin faaliyet alanı parayı temel almakta ve içerisine; Bankacılık, Borsacılık, Sigortacılık girmektedir. Üniversite yıllarımdan beri Reel Olmayan Ekonominin, Reel Üretimin sırtından geçindiğini ve önemsiz olduğu düşüncesi genelde yaygındır. Bazen haberlerde; İMKB’sindeki hisseler yükseldi ifadesine rastlarız. Bazıları anlamsız olarak sevinir. Oysa gerçek şöyledir; 2007 yılında İMKB’de yabancı sermayenin payı % 72 iken, 2014’de bu oran % 63’e gerilemiştir. Yani Borsa’da yabancı sermayenin payı % 63 iken, yerli sermaye’nin payı % 37’dir. Borsadaki yükselmeden ya da kardan payın önemli bir kısmını yabancılar alırken, az bir kısmı yerli şirketler dolayıyla yerli ekonomi almaktadır.