Ramazan ayı başlayalı 1 hafta oldu ve tüm güzelliğiyle devam ediyor. Ramazan ayı 11 ayın sultanıdır. Ramazan ayı girince cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve üstelik şeytanlar da zincire vurulurmuş. Oruç insanı cehennemden koruyan bir kalkanmış. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde, oruçlu birinin cennete gireceği kapının bile ayrı olduğunu müjdeler. Onun içindir ki Ramazanda 1 ay boyunca oruç tutulur, gece sahura kalkılır ve akşam ezanı okununca iftarlar açılır.
Eskiden ramazan ayları çok daha güzel olurdu. Akşam ezanı yaklaşınca caminin karşısındaki evin altında toplanır, ezanın okunmasını beklerdik. Çocukluk yıllarımızda elektrik olmadığı için Köy İmamı ezanı minareden okurdu. İmam minareye çıkınca içimizi bir heyecan kaplar,ezanın okunmasının yaklaştığını anlar ve sevinirdik. Hoca saatine şöyle bir bakar,kontrol eder ve elini kulağına götürüp “Allahuekber !... Allahuekbeeeer !...“ dediği zaman, evlerimize doğru “saveeeey “ diyerek arkadaşlarımızla öyle bir koşardık ki son sürat. Yani o zamanki çocukluk aklımızla evimize ve mahallemize haber verince, kendimizi çok mutlu hissederdik. “Savey” in de ne anlama geldiğini bilmezdik doğrusu.
Ramazanın ilk günü davulcular kahvehaneleri dolaşır ve bahşiş toplardı. Davul “güüüm… güüüm “ vurmaya başladığı zaman Ramazan Ayı’nın başladığı belli olurdu böylelikle… Bu davul çalmalar tabi 1 ay boyunca geceleri devam eder ve oruç tutanlar sahura kaldırılırdı. Birbirinden güzel yöresel maniler söylenir ve davulculara para,ekmek, börek , çörek ve yazma-çember gibi şeyler verilirdi. Davulcu İlhami Coşkun maniyi söylerken genelde o evin küçük çocuğunun adını söyler ve bahşişi almaya çalışırdı. Parayı koparamayınca hiç değilse o evden börek alabilmek için şöyle bir mani patlatırdı :
Ulucami direk ister, Söylemeye yürek ister, Benim karnım tok ama Arkadaşım börek ister…
Eğer ev sahibi bahşiş vermede işi uzatır ve nazlanırsa davulcudan hemen ikinci bir mani gelirdi :
Şekerim ver ezilecek, Tülbentlerden süzülecek, Bekletme beni Ahmet Ağam, Çok yerim var gezilecek…
Bayrama 1 gün kala kadınlar başlarına koyduğu tepsiler içinde nişanlı gencin evinden, kız tarafına çerez ve giysiler götürürdü. Bayramın ilk günü Bayram Namazından çıkanlar Köy Meydanı’nda sıraya geçerler ve herkes birbiriyle bayramlaşarak evinin yolunu tutardı. Yemekler yendikten sonra davulcular bahşiş için yine sokaklara çıkardı. Davulcunun arkadaşı boynunda bir yazma ve omuzunda havlu ile evlerden verilen ekmek ve börekleri koymak için iki tarafına da küfeler sarılmış bir eşekle dolaşırdı. Tabi bir grup köy çocuğu da onlarla birlikte köyü dolaşırdı. Genç kızlar köyün uygun bir yerinde toplanır ve (o zamanlar cep telefonları ve bilgisayarlar olmadığı için) kendilerini uzaktan izleyen gençlere aşklarını söyledikleri manilerle dile getirirlerdi. Laf aramızda sevenler karşılıklı olarak mektuplar yazıp küçük çocukların aracılığı ile birbirlerine gönderirlerdi. Mektup dediğime de bakmayın canım küçük bir kağıda yazılan kısa bir not. Bu kısa yazıda gençler aşklarını dile getirirdi. Şimdiki gibi öyle kolay mıydı genç delikanlı ile kız bir araya gelip konuşacak, buluşacak ? Kızın babası veya varsa ağabeyi duman ederdi ortalığı. Nişanlı olanlar bile şimdiki gibi değil öyle el ele yanına bile yaklaşamazdı. Çocuklar bayram günü para ve çerez alabilmek için akrabalarına ve komşularına el öpmeye giderlerdi. Dedeler ve babalar bayram yaklaşınca torunlarına ve gelen çocuklara verecekleri paraların hazırlığını önceden yapardı. Bu genelde her evde olurdu tabi. Yıllar sonra itiraf edeyim ki, ben şeker ve çerez veren komşuları değil, para verenleri daha çok sever ve tercih ederdim. Para veya çerez verecek evleri de iyi bilirdik. Şimdi bazı örf veadetler unutulduğu ve yapılmadığı için eski bayramlarımızı arar olduk. O güzelim nostaljik bayram anılarımız ne yazık ki sadece hayallerde kaldı. Hepinize güzel, neşeli ,iyi bayramlar dileğimizle…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ERCAN KAVUK
KÖYLERDE O ESKİ RAMAZANLAR
Eskiden ramazan ayları çok daha güzel olurdu. Akşam ezanı yaklaşınca caminin karşısındaki evin altında toplanır, ezanın okunmasını beklerdik. Çocukluk yıllarımızda elektrik olmadığı için Köy İmamı ezanı minareden okurdu. İmam minareye çıkınca içimizi bir heyecan kaplar,ezanın okunmasının yaklaştığını anlar ve sevinirdik. Hoca saatine şöyle bir bakar,kontrol eder ve elini kulağına götürüp “Allahuekber !... Allahuekbeeeer !...“ dediği zaman, evlerimize doğru “saveeeey “ diyerek arkadaşlarımızla öyle bir koşardık ki son sürat. Yani o zamanki çocukluk aklımızla evimize ve mahallemize haber verince, kendimizi çok mutlu hissederdik. “Savey” in de ne anlama geldiğini bilmezdik doğrusu.
Ramazanın ilk günü davulcular kahvehaneleri dolaşır ve bahşiş toplardı. Davul “güüüm… güüüm “ vurmaya başladığı zaman Ramazan Ayı’nın başladığı belli olurdu böylelikle… Bu davul çalmalar tabi 1 ay boyunca geceleri devam eder ve oruç tutanlar sahura kaldırılırdı. Birbirinden güzel yöresel maniler söylenir ve davulculara para,ekmek, börek , çörek ve yazma-çember gibi şeyler verilirdi. Davulcu İlhami Coşkun maniyi söylerken genelde o evin küçük çocuğunun adını söyler ve bahşişi almaya çalışırdı. Parayı koparamayınca hiç değilse o evden börek alabilmek için şöyle bir mani patlatırdı :
Ulucami direk ister,
Söylemeye yürek ister,
Benim karnım tok ama
Arkadaşım börek ister…
Eğer ev sahibi bahşiş vermede işi uzatır ve nazlanırsa davulcudan hemen ikinci bir mani gelirdi :
Şekerim ver ezilecek,
Tülbentlerden süzülecek,
Bekletme beni Ahmet Ağam,
Çok yerim var gezilecek…
Bayrama 1 gün kala kadınlar başlarına koyduğu tepsiler içinde nişanlı gencin evinden, kız tarafına çerez ve giysiler götürürdü. Bayramın ilk günü Bayram Namazından çıkanlar Köy Meydanı’nda sıraya geçerler ve herkes birbiriyle bayramlaşarak evinin yolunu tutardı. Yemekler yendikten sonra davulcular bahşiş için yine sokaklara çıkardı. Davulcunun arkadaşı boynunda bir yazma ve omuzunda havlu ile evlerden verilen ekmek ve börekleri koymak için iki tarafına da küfeler sarılmış bir eşekle dolaşırdı. Tabi bir grup köy çocuğu da onlarla birlikte köyü dolaşırdı. Genç kızlar köyün uygun bir yerinde toplanır ve (o zamanlar cep telefonları ve bilgisayarlar olmadığı için) kendilerini uzaktan izleyen gençlere aşklarını söyledikleri manilerle dile getirirlerdi. Laf aramızda sevenler karşılıklı olarak mektuplar yazıp küçük çocukların aracılığı ile birbirlerine gönderirlerdi. Mektup dediğime de bakmayın canım küçük bir kağıda yazılan kısa bir not. Bu kısa yazıda gençler aşklarını dile getirirdi. Şimdiki gibi öyle kolay mıydı genç delikanlı ile kız bir araya gelip konuşacak, buluşacak ? Kızın babası veya varsa ağabeyi duman ederdi ortalığı. Nişanlı olanlar bile şimdiki gibi değil öyle el ele yanına bile yaklaşamazdı. Çocuklar bayram günü para ve çerez alabilmek için akrabalarına ve komşularına el öpmeye giderlerdi. Dedeler ve babalar bayram yaklaşınca torunlarına ve gelen çocuklara verecekleri paraların hazırlığını önceden yapardı. Bu genelde her evde olurdu tabi. Yıllar sonra itiraf edeyim ki, ben şeker ve çerez veren komşuları değil, para verenleri daha çok sever ve tercih ederdim. Para veya çerez verecek evleri de iyi bilirdik. Şimdi bazı örf ve adetler unutulduğu ve yapılmadığı için eski bayramlarımızı arar olduk. O güzelim nostaljik bayram anılarımız ne yazık ki sadece hayallerde kaldı. Hepinize güzel, neşeli ,iyi bayramlar dileğimizle…