İnsan sabah gözünü açtığında ilk ne görür? Odaklanıp şekillere bir anlam yükleyene kadar ilk başta renkleri ayırt ederiz. Hatta bazen daha gözümüzü açmadan yüzümüze düşen bir güneş ışığı, daha uyanamadan bize günün başladığına dair bir habercidir hatta.
İnsan gözü yaklaşık on milyon farklı renk tonunu ayırt edebilmektedir. Görebilmek, esasında ışığın yansıdığı nesneleri algılayabilmektir. Ama renkleri ayırt edebilmek ise gözümüz içindeki bir takım halinde çalışan çubuk ve koni olarak isimlendirilen hücrelere bağlıdır. Bu hücreler kırmızı, yeşil ve mavi olarak adlandırılır ve etrafımızdaki renkleri mümkün olan en detaylı şekilde algılayabilmemizi sağlar.
Renkleri ayırt edebilmemiz sonrasında onların üzerimizdeki etkisi ise çok daha karışık bir olaydır. Ana renklerin kendinden, ara renkler ve çeşitli tonlarına kadar, neredeyse hepsi ilk bakışta kişiye gözümüzün fiziksel olarak algıladığından çok daha fazla bir anlam ifade eder, biz bunun o an tam olarak farkına varamasak bile.
Renklerin üzerimizdeki psikolojik ve ruhsal etkisi insanlık tarihinde uzun bir süredir tartışılan, araştırılan ve elde edilen bilgilerden faydalanılan bir fenomendir. Bazı renklerin üzerimizde oluşturduğu duygusal tepki, diğerlerinden farklıdır. Bazı renkler sakinlik ve huzuru çağrıştırırken, diğerleri buna zıt bir tepkiye neden olabilir. Bu renklerin neden, nerede ve nasıl kullanıldığına da etki eder. Buna en basitinden verebileceğimiz bir örnek, trafik ışıklarıdır.
Özellikle kırmızı ve sarı, ilk bakışta gözün ayırt etmede hızlı olduğu, dikkat çekici renklerdir. Kırmızı aynı zamanda kanın rengidir, tehlikeyi çağrıştırır. Hemen arkasından sarı ise dikkat çekiciliği oldukça yüksek olan bir renktir.
Mavi doğada en çok deniz ve gökyüzü halinde bulunur. Sakin bir deniz ve bulutsuz, masmavi bir gökyüzü insanda tehlikenin olmadığını hissettirip, sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Yeşil doğayı, baharı, ferahlığı ve bunların genelde beraberinde getirdiği sağlığı temsil eder. Aslında ‘ışığın olmama hali’ olarak tanımlansa bile, siyah renk insanda gizem, bilinmezlik gibi kavramları çağrıştırabilmektedir.
Şimdiye kadar verilen örnekler genel olarak insanların doğayla çok daha iç içe yaşadığı dönemlerden kalma, içten gelen bir bilgi birikimi. Geçmişte bu çağrışımlar bizim can güvenliğimizle çok daha doğrudan ilişkiliydi, günümüzde ise bu çağrışımlar bizi başka şekilde yönlendirebilmek için kullanılabilmekte.
Sanat ve sembolizm, renklerin kullanılmadan önce ne anlama geleceğine dair en çok kafa yorulan alanlardan biridir. İnsanlık tarihinin uzunluğuna oranla çok yeni bir gelişme olmakla birlikte, reklamcılıkta da renklerin çağrışımlarından son derece faydalanılır. Örneğin temizlik ürünlerinde yeşil ve mavi sık kullanılan renklerdir. Reklamlarda ve afişlerde genellikle dikkat çekiciliği yüksek olan ana renkler kullanılır ve soluk, ara tonların kullanımından mümkün oldukça kaçınılır.
Sanat ve kültürde renklerin anlamı, kültürden kültüre de ve yaşanılan çağa göre değişebilmesine rağmen, çoğunlukla renkler en genel anlamlarına bir şekilde bağlıdırlar. Ancak zamanla farklı renkler farklı çağların beraberinde getirdiği yaşam şartlarıyla yeni anlamlar edinmiştir. Renklerin bir kişi yada grup tarafından sahiplenilmesi bile o rengin yaptığı çağrışımı etkileyebilir. Örneğin mor renk, kıyafet ve eşyalarda elde edilmesi zor bir renk olduğundan, sadece bunu satın alabilecek parası olan soylular tarafından giyilebilmekteydi. Bu teknik olarak doğada bir karşılığı olmasa da, mor rengin zenginlik ve soylulukla ilişkilendirilmesini sağlamıştır.
Türk kültürü içinde durum diğer kültürlerle benzerdir. Asya’dan Anadolu’ya, kurulan devletlerin bayraklarından, eşyalarının üzerindeki desenlere, renklerin anlamı, kültürel karşılığı vardır. Kurdun boz, atın kır, bayrağın al olmasının renklerin çağrışımları ile doğrudan ilişkisi vardır.
Turkuaz kelimesi Fransızca Türk anlamına gelen ‘Turquois’ kelimesinden gelir. Bunun nedeni bu rengin Avrupa’ya Türkler aracılığıyla gitmesidir. Yeşil ile mavi arasındaki bu renk, özellikle on beş ve on altıncı yüzyıllarda çini sanatı Osmanlı Devleti’nde altın çağlarını yaşarken, bu renk oldukça popüler bir renkti.
Bahsettiğimiz mavi ve yeşil rengin çağrıştıdığı duygular, bu rengin özellikle cami ve dini binalarda kullanımını yaygın hale getirmiştir. En ünlü örneğinin, Bursa’mızda bulunan Yeşil Külliye’deki Yeşil Türbe’nin olduğunu söyleyebiliriz. 1421’de Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan türbe zamanında Bursa’nın her yerinden görülebilecek bir konumda, İznik çinisinin en yetenekli ustalarına yaptırılmıştır.
Turkuazın yapımında kullanılan mineral taşlar, aslında Anadolu’da çok yaygın bulunmamaktadır. Ancak bu rengin en güzel örneklerini veren Türkler olduğundan, bu renk hep Türklerle anılmıştır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
YENİŞEHİR YÖREM
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Türk Yeşili
İnsan sabah gözünü açtığında ilk ne görür? Odaklanıp şekillere bir anlam yükleyene kadar ilk başta renkleri ayırt ederiz. Hatta bazen daha gözümüzü açmadan yüzümüze düşen bir güneş ışığı, daha uyanamadan bize günün başladığına dair bir habercidir hatta.
İnsan gözü yaklaşık on milyon farklı renk tonunu ayırt edebilmektedir. Görebilmek, esasında ışığın yansıdığı nesneleri algılayabilmektir. Ama renkleri ayırt edebilmek ise gözümüz içindeki bir takım halinde çalışan çubuk ve koni olarak isimlendirilen hücrelere bağlıdır. Bu hücreler kırmızı, yeşil ve mavi olarak adlandırılır ve etrafımızdaki renkleri mümkün olan en detaylı şekilde algılayabilmemizi sağlar.
Renkleri ayırt edebilmemiz sonrasında onların üzerimizdeki etkisi ise çok daha karışık bir olaydır. Ana renklerin kendinden, ara renkler ve çeşitli tonlarına kadar, neredeyse hepsi ilk bakışta kişiye gözümüzün fiziksel olarak algıladığından çok daha fazla bir anlam ifade eder, biz bunun o an tam olarak farkına varamasak bile.
Renklerin üzerimizdeki psikolojik ve ruhsal etkisi insanlık tarihinde uzun bir süredir tartışılan, araştırılan ve elde edilen bilgilerden faydalanılan bir fenomendir. Bazı renklerin üzerimizde oluşturduğu duygusal tepki, diğerlerinden farklıdır. Bazı renkler sakinlik ve huzuru çağrıştırırken, diğerleri buna zıt bir tepkiye neden olabilir. Bu renklerin neden, nerede ve nasıl kullanıldığına da etki eder. Buna en basitinden verebileceğimiz bir örnek, trafik ışıklarıdır.
Özellikle kırmızı ve sarı, ilk bakışta gözün ayırt etmede hızlı olduğu, dikkat çekici renklerdir. Kırmızı aynı zamanda kanın rengidir, tehlikeyi çağrıştırır. Hemen arkasından sarı ise dikkat çekiciliği oldukça yüksek olan bir renktir.
Mavi doğada en çok deniz ve gökyüzü halinde bulunur. Sakin bir deniz ve bulutsuz, masmavi bir gökyüzü insanda tehlikenin olmadığını hissettirip, sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Yeşil doğayı, baharı, ferahlığı ve bunların genelde beraberinde getirdiği sağlığı temsil eder. Aslında ‘ışığın olmama hali’ olarak tanımlansa bile, siyah renk insanda gizem, bilinmezlik gibi kavramları çağrıştırabilmektedir.
Şimdiye kadar verilen örnekler genel olarak insanların doğayla çok daha iç içe yaşadığı dönemlerden kalma, içten gelen bir bilgi birikimi. Geçmişte bu çağrışımlar bizim can güvenliğimizle çok daha doğrudan ilişkiliydi, günümüzde ise bu çağrışımlar bizi başka şekilde yönlendirebilmek için kullanılabilmekte.
Sanat ve sembolizm, renklerin kullanılmadan önce ne anlama geleceğine dair en çok kafa yorulan alanlardan biridir. İnsanlık tarihinin uzunluğuna oranla çok yeni bir gelişme olmakla birlikte, reklamcılıkta da renklerin çağrışımlarından son derece faydalanılır. Örneğin temizlik ürünlerinde yeşil ve mavi sık kullanılan renklerdir. Reklamlarda ve afişlerde genellikle dikkat çekiciliği yüksek olan ana renkler kullanılır ve soluk, ara tonların kullanımından mümkün oldukça kaçınılır.
Sanat ve kültürde renklerin anlamı, kültürden kültüre de ve yaşanılan çağa göre değişebilmesine rağmen, çoğunlukla renkler en genel anlamlarına bir şekilde bağlıdırlar. Ancak zamanla farklı renkler farklı çağların beraberinde getirdiği yaşam şartlarıyla yeni anlamlar edinmiştir. Renklerin bir kişi yada grup tarafından sahiplenilmesi bile o rengin yaptığı çağrışımı etkileyebilir. Örneğin mor renk, kıyafet ve eşyalarda elde edilmesi zor bir renk olduğundan, sadece bunu satın alabilecek parası olan soylular tarafından giyilebilmekteydi. Bu teknik olarak doğada bir karşılığı olmasa da, mor rengin zenginlik ve soylulukla ilişkilendirilmesini sağlamıştır.
Türk kültürü içinde durum diğer kültürlerle benzerdir. Asya’dan Anadolu’ya, kurulan devletlerin bayraklarından, eşyalarının üzerindeki desenlere, renklerin anlamı, kültürel karşılığı vardır. Kurdun boz, atın kır, bayrağın al olmasının renklerin çağrışımları ile doğrudan ilişkisi vardır.
Turkuaz kelimesi Fransızca Türk anlamına gelen ‘Turquois’ kelimesinden gelir. Bunun nedeni bu rengin Avrupa’ya Türkler aracılığıyla gitmesidir. Yeşil ile mavi arasındaki bu renk, özellikle on beş ve on altıncı yüzyıllarda çini sanatı Osmanlı Devleti’nde altın çağlarını yaşarken, bu renk oldukça popüler bir renkti.
Bahsettiğimiz mavi ve yeşil rengin çağrıştıdığı duygular, bu rengin özellikle cami ve dini binalarda kullanımını yaygın hale getirmiştir. En ünlü örneğinin, Bursa’mızda bulunan Yeşil Külliye’deki Yeşil Türbe’nin olduğunu söyleyebiliriz. 1421’de Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan türbe zamanında Bursa’nın her yerinden görülebilecek bir konumda, İznik çinisinin en yetenekli ustalarına yaptırılmıştır.
Turkuazın yapımında kullanılan mineral taşlar, aslında Anadolu’da çok yaygın bulunmamaktadır. Ancak bu rengin en güzel örneklerini veren Türkler olduğundan, bu renk hep Türklerle anılmıştır.