SON DAKİKA
Hava Durumu

#Sağlıkbakanı

YENİŞEHİR YÖREM - Sağlıkbakanı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlıkbakanı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Fahrettin Koca'dan uyuz salgını açıklaması Haber

Fahrettin Koca'dan uyuz salgını açıklaması

Koca, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleştirilen Kabine Toplantısı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtladı. "Filistin için Sahra Hastanesi kurulacak mı?" sorusu üzerine Koca, "Gazze için bir gemi hastanemiz hazır bekliyor. 40'a yakın ambulans planladık ve göreve hazırlar. 8 Koca Yusuf uçakla kuvözler, ventilatörler, küçüklü büyüklü çok sayıda jeneratör gönderdik. İki genel müdür arkadaşımızla birlikte 20 kişilik sağlık ekibimiz halen orada. Hem Refah Sınır Kapısı'na yakın bölgede hem de El Ariş Havalimanı'nda 20 sahra hastanesi kurmak için tüm hazırlıklarımızı yaptık. Bunlarla ilgili Mısır ve Filistin Sağlık Bakanlıkları ile yakın diyalog içindeyiz. Güvenliğin sağlanması ve izinlerin verilmesini bekliyoruz. İzin verilmesi halinde derhal sağlık operasyonlarını başlatmaya hazır bekliyoruz." TİKA tarafından yapılarak Filistin'e hediye edilen Türk Filistin Dostluk Hastanesi'nin 36 bin metrekare kapalı alana sahip olduğunu belirten Koca, Türkiye'nin hastanede görevlendirilen bir sağlık çalışanının olmadığını söyledi. İsrail'in dün bu hastaneyi hedef aldığını anımsatan Koca, "Halen 80 hasta onkolojik tedavi için yatırılmış durumda. Fakat ilaç tedariki yapılamadığı için kanser hastalarının tedavisi ciddi oranda aksamış durumda. Bütün bu yapılanlar ne insanlığa ne vicdana sığar" dedi. Bakan Koca, sağlık çalışanlarının, kanser hastalarının hedef alınması, ölüme terk edilmesi, bombaların hedefi olmasının bir savaş suçu içerdiğinin altını çizerek, "Çocuklar hiçbir kavganın ölen tarafı olamaz. Hastalar ve yaralılar hiçbir düşmanlığın ezileni olmamalı. Ancak gözler kin ve intikam duygusuyla yüklü, kulaklar da tüm insani haykırışlara kapalı olduğu için savaş suçu işlemeleri de maalesef çok kolay oluyor" diye konuştu. Sessiz kalan tüm insanlığın, vicdan mahkemesinde bunun hesabını vereceğine işaret eden Koca, masumların çığlıklarının bir gün herkesin uykusunu bölüp, hakkını isteyeceğini kaydetti. "UYUZ VAKALARINDA CİDDİ BİR ARTIŞ OLMADI" "Uyuz vakaları ile ilgili görüşünüzü alabilir miyiz?" sorusunun yöneltildiği Bakan Koca, şunları kaydetti: "Uyuz vakalarında endişeye sebep olabilecek bir artış yok. Kısmi bir artış tespit ettik. Çok yakın takip ettiğimiz bir durum. Erken uyarı sistemlerimiz gayet iyi çalışıyor. Bu sayede olağan dışı gelişmelere erken müdahale şansımız oluyor. Uyuz özelinde konuya bakacak olursak, Türkiye genelinde uyuz vakalarında prevalans geçen yıl 2.03 iken bu yılın ilk dokuz ayında 2.17. Yani geçen yıla göre yaklaşık yüzde 7 oranında bir artış gerçekleşmiş. Deprem bölgesinde ise bu artış yaklaşık yüzde 13 oranında oldu. Deprem bölgesi için beklenenin altında. Dolayısıyla ciddi bir artış olmadı. Bir salgın durumundan bahsedilmesi söz konusu değil. Son yıllarda özellikle Karadeniz ve Doğu Akdeniz bölgelerinde artışın biraz daha fazla olduğunu söyleyebiliriz."

Kadınların önceliği kariyer! Yumurta dondurma işleminde artış yaşanıyor.... Haber

Kadınların önceliği kariyer! Yumurta dondurma işleminde artış yaşanıyor....

Son yıllarda toplumlarda evlilik yaşı yükseldiği... Başta kadınların kariyer planlaması gibi çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olmayı ertelediği belirlendi. Bunun karşılığında ise yumurta dondurma işlemine daha sık başvurduğu belirtiliyor. Kadın Hastalıkları Uzmanları kadınların ileride doğurganlık açısından sıkıntı yaşamamak için yumurta dondurma talebinin giderek artığını belirtti. Öte yandan uzmanlar çocuk sahibi olma yolunda beslenme, kilo kontrolü, uyku düzeni ve sporun önemine dikkat çekti. "Yumurta dondurmaya talep gittikçe artıyor" Kadınların yumurta dondurma konusunda bilinçlendiğini ifade eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Şule Yıldırım Köpük, şu ifadelere yer verdi: Son dönemde kadınların evlilik yaşı yükseldi ve kariyer planlamasından dolayı çocuk sahibi olmayı erteledikleri için yumurta dondurmaya da talep gittikçe artıyor. Aynı zamanda biz de kadınlarımızı bilinçlendiriyoruz, git gide talep artıyor. Bu işlemi şu aşamada öneriyoruz; eğer hastamızın yumurtalık rezervi azaldıysa veya ailesinde, annesinde, teyzesinde erken menopoz öyküsü varsa bazen de sağlık nedeniyle önermek zorunda kalıyoruz. Kanser tanısı aldı, kemoterapi ve radyoterapi öncesinde yumurtalık fonksiyonlarının kaybolacağını düşündüğümüz hastalarımıza yumurtalarını saklayarak gelecekte kullanmak adına bir opsiyon sunuyoruz. Aynı zamanda hastamızda çikolata kisti var ve cerrahi önereceğiz, tabi ki cerrahi bir miktar rezervini azaltabiliyor. Dolayısıyla cerrahiden önce yumurtalarını dondurmayı öneriyoruz ki ilerleyen yıllarda kullanabilelim. Bu işlem adetle beraber başlanıyor yaklaşık 8-10 gün sürüyor. Tabi kişinin yumurta yanıtına göre süresi, değişebiliyor. Genel anestezi altında yumurta toplanıyor, toplandıktan sonra eksi 196 derecede gelişen dondurma teknolojileri sayesinde 5 veya 10 yıl arası süreyle saklanabiliyor. "35 yaşından önce 8-10 yumurta yeterliyken 35'ten sonra 15-20 olsun istiyoruz" Belirli zaman aralıklarıyla muayenenin büyük önem taşıdığını, kadınların kontrollerini ihmal etmemesi gerektiğini aktaran Doç. Dr. Köpük sözlerini şöyle sürdürdü: 35 yaşından önce 8-10 yumurta yeterliyken 35'ten sonra bu yumurtanın daha fazla, 15-20 arasında olmasını istiyoruz. Sayı önemli, aynı zamanda partnerin sperm sayı ve kalitesi de önemli. Dolayısıyla ne kadar çok yumurtamız oluyorsa o kadar avantajlı duruma geçiyoruz. Bazen menopozu durduramadığımız için kendi bütüncül sağlıklarına dikkat etmeleri gerekir. Yumurtayı dondurduğumuz yaşta kalıyor ve hastanın o yaşını temsil ediyor. Menopoz yaşını hastanın genetiği belirliyor, annesinden gelen bir miras var, tabi ki kendi yaşam stili de etkiliyor, kötü beslenme alışkanlıkları, uyku düzensizlikleri, kapalı gıdalarla çok besleniyor, alkol, sigara çok tüketiyorsa kişi, özellikle karbonhidrattan zengin gıdalarla besleniyorsa bunlar menopoz yaşını düşürüyor. Kadınlara önerim; düzenli, yıllık kadın doğum muayenelerini yaptırmalılar. Haftanın 3 günü özellikle yürüyüş, kilo kontrolü çok önemli. Bizim aldığımız yumurtalar ya da tedavi amaçlı verdiğimiz iğneler erken menopoza sokma duruma sahip değil. Yumurta dondurma konusunda halk bilinçlendiği, evlilik yaşı da üslere çıktığı için bir artış var. Sadece yumurta sayısı çok fazlaysa bazen yumurtalıkların aşırı uyarılma sendromu dediğimiz bir hadise olabiliyor, o da çok nadiren oluyor.

Yaşlı kadının eziyet edildiği hastaneye para cezası kararı! Haber

Yaşlı kadının eziyet edildiği hastaneye para cezası kararı!

İstanbul'un Ataşehir ilçesindeki özel bir hastanede meydana gelen olay, geçtiğimiz yıl Türkiye'nin gündemine oturdu. Hastanenin yoğun bakım servisinde yatan bir hastaya eziyet eden personellerin videosu ortaya çıktı. Konuşamayan yaşlı kadına hakaret eden sağlık çalışanları hastayla alay etti. Öte yandan videoda şahsın, "Böbreğini alacağız" diyerek elindeki paraları kadının yüzüne fırlattığı görüldü. 4 kişi tutuklandı Bunun üzerine olay kısa sürede gündem oldu ve yetkililer harekete geçti. Olaya karıştığı tespit edilen 9 kişi gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin ardından şüphelilerden 4'ü tutuklanırken 3'ü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, 2 şüpheli de serbest bırakıldı. İlgili sağlık çalışanları ise Sağlık Bakanlığı'nca 3'er yıl meslekten men edildi. Soruşturma tamamlandı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) de görüntülerle ilgili resen soruşturma başlattı. Olayla ilgili yürütülen soruşturma tamamlandı. Kararda, görüntülerde yer alan N.Z. isimli kadın hastanın 22 Ağustos 2022 tarihinde hayatını kaybettiği hatırlatılarak, hastane bünyesinde çalışan personelin yaşlı ve savunmasız yoğun bakım hastasına yönelik eylemlerinin insan onurunu zedeleyici, sindirici, aşağılayıcı ve küçük düşürücü nitelikte olduğu belirtildi. 89 bin TL para cezası Söz konusu hastanenin ayrımcılık yasağı ihlalinden sorumlu olduğu vurgulanarak, muhatap hakkında 89 bin 571 TL idari para cezası uygulanmasına karar verildiği ifade edildi.

Erken teşhis bebeklerde görme kaybını önleyebilir Haber

Erken teşhis bebeklerde görme kaybını önleyebilir

ROP, bebeklerde, özellikle düşük doğum ağırlığına veya prematüre doğuma sahip olanlarda gelişen bir göz hastalığı olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı Hastalıkları Uzmanı Cihan Büyükavsar, "ROP, bebeklerin retinasındaki (gözün arka iç tabakası) damarların anormal büyümesi sonucu ortaya çıkar. Bu durum, bebeklerin doğumdan önceki haftalarında veya aylarında gerçekleşebilir ve erken doğmuş bebeklerde daha yaygındır. Prematüre Retinopatisi, bebeklerin prematüre doğum sebebiyle gözlerinin tam olarak gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Normalde, retinanın kenarında bulunan ve gözün merkezine doğru büyüyen damarlar, prematüre bebeklerde yeterince gelişemez ve anormal şekilde büyüyebilir. Bu anormal büyüme, ciddi vakalarda retinayı çepeçevre saran ve görme kaybına yol açabilecek kalın, lifli bir doku olan fibrovasküler proliferasyona (FVP) yol açabilir" dedi. ROP'nin tedavisi, hastalığın ciddiyetine ve evresine bağlı olarak değişebildiğini belirten Büyüksavar, "Hafif vakalarda, göz doktorları hastayı yakından takip edebilir ve doğal olarak düzelmesine izin verebilirler. Ancak, vakalar ilerledikçe ve tedavi gerektiğinde, lazer tedavisi veya ilaç enjeksiyonları gibi cerrahi müdahaleler uygulanabilir. Erken tanı ve tedavi, ROP'nin ilerlemesini durdurabilir ve görme kaybını önleyebilir. Bu hastalığın belirtileri ve tedavileri hakkında daha fazla bilgi almak için bir göz doktoruna başvurmak önemlidir. Göz doktorları, bebeklerin göz sağlığını izlemek ve gerektiğinde müdahalede bulunmak için düzenli kontroller yapabilirler. Prematüre Retinopatisi takibi, erken doğmuş veya düşük doğum ağırlığına sahip bebekler için hayati öneme sahip bir süreçtir. Prematüre Retinopatisinin belirtileri erken doğumdan sonraki haftalar veya aylarda ortaya çıkabilir, bu yüzden risk altındaki bebekler düzenli göz muayenelerine tabi tutulmalıdır" diye konuştu.

Bursa'da Wilson hastalığı geçiren Emirhan, evde eğitim alıyor Haber

Bursa'da Wilson hastalığı geçiren Emirhan, evde eğitim alıyor

Ocak ayında nakil olan ve enfeksiyon riskine karşı kalabalık ortamlarda bulunmaması gerektiği için okula gidemeyen 4'üncü sınıf öğrencisi Emirhan Aydemir, evde eğitim alıyor.  Amca çocukları olan ve 2012 yılında evlenen Gülşen (34)-Caner Aydemir (36) çiftinin 2013'te Emirhan ismini verdikleri çocukları dünyaya geldi.10 yaşına kadar ciddi bir sağlık problemi yaşamayan Emirhan Aydemir, geçen ocak ayında ani kilo kaybı şikayetiyle ailesi tarafından hastaneye götürüldü. Yapılan tetkikler sonrası karaciğer yetmezliği ve karaciğer fonksiyon bozukluğu tanısıyla Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi'ne (BUÜ) yönlendirilen çocuğa, karaciğer, beyin ve diğer hayati organlarda bakır birikmesi sonucu ortaya çıkan ve nadir görülen kalıtsal bir hastalık olan Wilson hastalığı teşhisi konuldu. 'AİLEDEN, BİRİNCİ DERECEDEN UYGUN DONÖR BULUNAMADI' Kısa sürede durumu kötüleşen ve 48 saatlik ömrü kaldığı belirtilen çocuğa acil organ nakli kararı alındı. Ailede, birinci dereceden uygun donör bulunamayınca, Aydemir ailesinin, oluşturduğu aile WhatsApp grubunda yaptığı çağrı, kısa sürede elden ele yayıldı. Bir arkadaşı aracılığıyla da fabrika işçisi olan Yasemin Fırat'a ulaştı. Kısa süre önce ağabeyini trafik kazasında kaybeden Yasemin Fırat'ın karaciğerinin yüzde 35'lik kısmı, 29 Ocak'ta, 30 kişilik ekibin görev aldığı 12 saat süren ameliyatla, Emirhan Aydemir'e nakledildi. Başarılı geçen operasyonun ardından sağlığına kavuşan Emirhan Aydemir, tedavisinin ardından hastaneden taburcu edildi. 'AYNI OKUL GİBİ' Nakilden sonraki 1 yıllık süreçte, beslenmesine, hareketlerine ve kalabalık ortamlara girmemeye dikkat etmesi gereken, 4'üncü sınıf öğrencisi Emirhan Aydemir, enfeksiyon riskine karşı okula gitmemesi gerekince, ailesi evde eğitim alması için harekete geçti. Doktorların onayının ardında 'evde eğitim' için gerekli işlemleri başlattıklarını söyleyen anne Gülşen Aydemir, süreci şu sözlerle anlattı: "Enfeksiyon kapmaması için Emirhan'ın evde eğitim alması lazım. Bunun için de doktorların izin belgesi oluşturması lazım, rapor oluşturması lazım. Kendileri onayladılar, 'evde eğitim alabilir' diye rapor verdiler. Biz de eğitimi güzel bir şekilde alabilmesi için hemen Eğitim Vadisi'nde RAM var, oraya başvurduk. Orada da bir toplantı oldu. Oradaki onaydan sonra evde eğitimi desteklediler. Bu süreçte hemen okula bildirim geldi. Okuldan hemen öğretmen ataması yapıldı. Şu anda Emirhan evde eğitime başladı. Her şey çok güzel gidiyor. Aynı okul gibi. Daha tabi steril oluyor evde olduğu için, tek başına oluyor. Ama şu andaki ilerleme güzel gidiyor. Her şey yolunda çok şükür. Sağlığı da daha iyiye gidiyor." Emirhan'ın, okuldaki arkadaşlarıyla eş zamanlı olarak eğitim aldığını söyleyen Gülşen Aydemir, "Bire bir beraberler. Hem oradaki öğretmeni hem evdeki öğretmeni birbiriyle bağlantı içinde ilerliyorlar. Aynı okulda ne yapılması gerekiyorsa, ders konusunda her şey evde de aynı şekilde ilerliyor. Hiçbir bağlantı kopukluğu olmuyor. Oradan fotokopileri geliyor. Evde onları yapıyoruz tekrardan öğretmeniyle. Ev ödevi olarak yine fotokopiler veriyor. Aynı okuldaki gibi işliyor şu anda evde de. Aynı okul gibi, sabah 9'da başlıyoruz. Öğle 12'de molası var. Arada teneffüsleri oluyor. Tekrar 2-2,5 gibi dersimiz bitiyor. Aynı okuldaki gibi hiçbir değişiklik yok. Emirhan hastalıktan dolayı 3'üncü sınıfı yarıda bırakmak zorunda kaldı. Ama çok şükür akıllı bir çocuk olduğu için hem 3'üncü sınıf, hem 4'üncü sınıf, ikisini bir arada götürebiliyor.  Öğretmenimiz de sağ olsun, tabi ev ortamı olduğu için daha hızlı ilerliyoruz. Daha hızlı ilerlediğimiz için arada 3'üncü sınıfı da alıyoruz" dedi. 'ÖZEL OKULDA SINIF SAYISI DAHA AZ, TEK KİŞİLİK SINIFLAR OLUYOR' Emirhan'ın rutin kontrollerinin devam ettiğini, bazen haftada 2 kez hastaneye kontrole gittiklerini ve günde 16 ilaç kullandığını söyleyen anne Gülşen Aydemir'i endişelendiren ise ortaokul süreci. Oğlunun  gelecek  yıl 5'inci sınıf öğrencisi olacağını hatırlatan ve okula gitmesinin zorunluluğuna dikkat çeken Aydemir, "Emirhan'ın ortaokulda, özel bir okula gitmesi daha iyi bizim için. Özel okulda sınıf sayısı daha az oluyor, tek kişilik sınıflar oluyor. Enfeksiyon riski yine devam ediyor. Çünkü 2 yıl çok dikkat edilmesi lazım. Emirhan da Ocak 29'da ameliyat oldu, daha 1 yılı aşmadık. Ortaokula başladığı zaman da eğitimini özel okulda alması bizim için daha iyi ama tabii imkanlar maalesef şu an bunu zorluyor. Destek olunursa tabii ki de biz de bunu seve seve kabul ederiz. Çünkü şartlar malum. Ama böyle bir çocuğun da normal bir devlet okuluna gitmesi çocuğu ölüme iter. Çünkü bir enfeksiyonda bile karaciğerin kendini atması ve ikinci bir nakil çok riskli. Zaten zor bulunan bir karaciğer, 0 kan grubuna sahip. Bu kan grubunda karaciğer bulmak çok zor oluyor. Sınıflar çok kalabalık. Enfeksiyon riski olduğu için bunu göze alamam. Her derste farklı bir öğretmen giriyor ortaokulda. Şimdi ben, 'Evde eğitim alsın' dediğim zaman ortaokulda bir öğretmen bütün derslere yetemeyebilir. Okula gitmesinden yanayım" ifadelerini kullandı. 'EMİRHAN'IN ARKADAŞLARINA OLAN ÖZLEMİNİ GİDERMEYE ÇALIŞIYORUM' Emirhan'ın evde eğitimi için İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce görevlendirilen öğretmen Semra Çakır, bire bir ders işlediklerini için eğitim sürecinin daha olumlu gittiğine, tek sorununun Emirhan'ın okul ve arkadaş özlemi olduğuna dikkat çekerek, "Emirhan'ın sağlık problemleri nedeniyle geçen yıldan bir kaybı var. Biz normal dersimizi, 4'üncü sınıf derslerini işliyoruz ama kalan zamanımızda 3'üncü sınıf konularının da tekrarını yapıyoruz. O açığı çok kolay toparlıyoruz. Gülşen Hanım evini gerçekten sınıf ortamına dönüştürmüş, bir tek sıralar ve öğrenciler yok. Ben Emirhan'ın arkadaşlarına olan özlemini de gidermeye çalışıyorum. Her ne kadar arkadaşlarının yerini tutamasam da yeri geliyor birlikte de oyunlar oynuyoruz. Aramızdaki diyalog çok iyi. Hatta ilk gün biz aralıksız 3 saat ders yapmışız ve o kadar akıcı geçmiş ki. Şu an sıkıldığımız zaman ara verebiliyoruz. İnanılmaz iyi bir diyaloğumuz var aramızda. Hatta geçenlerde Emirhan bana, 'Canımın içi öğretmenim' dedi. Bu beni çok mutlu etti" dedi. 'OKULA ARKADAŞLARIMIN YANINA GİTMEK İSTİYORUM' Haftanın 5 günü, günde 6 saat ders gören ve öğretmeniyle çok keyifli vakit geçirdiğini söyleyen Emirhan'ın okul özlemi ise dinmiyor. Arkadaşlarıyla oyun oynamayı çok özlediğini ve ortaokula gitmeyi sabırsızlıkla beklediğini söyleyen Emirhan Aydemir, "Arkadaşlarımı özlüyorum. Yanlarına gitmek istiyorum okula. Ama enfeksiyon kapmamak için gidemiyorum. Ama yakında 5'inci sınıfa, ortaokula gideceğim. Okula gitmek istiyorum. Teneffüse çıkmak, arkadaşlarımla oynamak, öğretmenimle konuşmak, arkadaşlarımla futbol oynamak, körebe oynamak. Her şey olur. Bunları özledim" diye konuştu.

Korona aşısı yüksek riskli gruplara yapılabilir Haber

Korona aşısı yüksek riskli gruplara yapılabilir

VM Medical Park Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Ket Alkan, “Aşılarla 20 milyondan fazla insanın hayatı kurtuldu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Eylül 2023 verilerine göre Covid-19 enfeksiyonu sebebiyle dünyada 770 milyon 700 bin kesinleşmiş olgu ve buna bağlı olarak yaklaşık 7 milyon ölüm meydana geldi. Pandemi sürecinde etkili ve güvenli aşı yaklaşık 14 milyar doz uygulanmış, ağır Covid-19’u ve ölümleri önlemede yüzde 90’dan fazla etkili olmuş. Böylece 20 milyondan fazla insanın hayatı kurtulmuştur. DSÖ Covid-19 aşı içeriği izleme komitesi; hastalığın seyri, sıklığı, dağılımı, dolaşımdaki varyantların durumu ve kullanımdaki aşıların etkinliği gibi konuları değerlendirerek yeni Covid-19 aşısı önermiştir. Hedeflenen, Covid-19 varyantlarına bağlı hastane yatış ve ölümlerini azaltmaktır” diye konuştu. Son korona virüs varyantı olan Eris varyantına bağlı olarak, Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde Ağustos ve Eylül ayında hastane yatışı ile ölümlerde ciddi artışlar gözlemlendiğini söyleyen Uzm. Dr. Alkan, bu artışlar genellikle risk grubundaki kişileri etkilediğinin altını çizdi. Ağır hastalık gelişme riski taşıyan kişileri korumanın en etkili yolunun aşılar olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Alkan, şu bilgileri paylaştı: “Yüksek gelirli veya aşı üretme kapasitesi olan ülkeler, yeni varyanta etkili mRNA aşılarını geliştirerek veya temin ederek Eylül 2023 itibarıyla riskli grupları aşılamaya başlamıştır. Yüksek gelirli ülkelerde bir önceki sezon hem orijinal suşla hem de güncellenmiş Covid-19 aşılarıyla yapılan aşılamaların ölümü, aşısızlara oranla 14 kat azalttığı gösterilmiştir. Ayrıca güncellenmiş aşılarla yapılan aşılamaların ölümü azaltmada orijinal suş içeren aşılardan üç kat daha etkili olduğu öne sürülmüştür. SARS-CoV-2’nin akut hastalıktan sonra yol açtığı ölümler dışında, iyileşmiş kişilerde başta diyabet, kalp krizi, embolik olaylar ve diğer uzamış Covid-19 komplikasyonları da dikkate alındığında bu süreçte bazı ülkeler sadece risk gruplarını değil, diğer grupları da aşılamayı planlamaktadır.” “Riskli kişilerle yaşayanlar maske ve mesafeye dikkat etmeli” Risk altında yer alan bireylere değinen Uzm. Dr. Alkan, “Yeni Covid-19 aşısıyla hatırlatma dozu, yüksek öncelikli gruplar arasında kabul edilen 50 yaş üstü kişiler, ağır hastalıkları (diyabet, kalp hastalıkları, ciddi obezite) olan genç erişkinler, bağışıklığı baskılanmışlar (HIV’le yaşayan bireyler, solid organ veya kemik iliği alıcıları), gebeler, bakım hastaları ve bu gruplara bakım verenler ile sağlık çalışanları için önerilmektedir. Bu riskli kişiler ile bu kişilerle aynı evde yaşayanlar, solunum enfeksiyonlarının artış gösterdiği bu günlerde özellikle kapalı alanlarda maske, mesafe, temizlik ve havalandırma önlemlerine mutlaka uymalıdır” şeklinde konuştu. “Riskli grupların aşılanması önemli” Özellikle riskli grupların aşılanmasının önemli olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Alkan, “Yeni Covid-19 aşısının en kısa sürede kullanıma girmesine yönelik girişimler yapılmalı, yeni aşının tedarik edilemediği şartlarda ağır hastalığa ve ölüme karşı halen bir miktar koruma sağlayan eski aşılar yüksek riskli gruplarda kullanılmalı, yeni varyantlarla süren Covid-19’un yakından izlenmesi, ilgili uzmanlık dernekleriyle paylaşım yapılmalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

Ozon ile gelen sağlık Haber

Ozon ile gelen sağlık

Havaların soğuması ile birlikte vücut ısımızı 36,5 derecede sabit tutabilmek için daha fazla enerji kullanımına ihtiyaç doğacağını belirten Medicana Bursa Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, “Çocuklarda ve gençlerde buna uyum kolay olmakta iken, 40 yaşından sonra enerji üretimi ve kullanımı artık eskisi gibi olmamaya başlar. Yaşlıların bazen yaz aylarında bile kemiklerim üşüyor, kendimi ısıtamıyorum dediğine şahit olmuşuzdur. Bazen sağlıklı olduğumuzu sanırız ama aslında hastayızdır. Bazen de hasta olduğumuzu sanırız ama aslında sağlıklıyızdır. Bu ikisini birbirinden ayırmada tecrübeli bir uzman hekim değerlendirmesine bazen ihtiyaç duyulabilir. Sağlıklı olmak kadar sağlığın uzun süre korunması da önem taşır. Hepimizin isteği, olabildiğince genç kalabilmek, sağlıklı ve uzun bir ömür yaşamaktır” dedi. Dünyanın aslında bazı yönleri ile insan vücuduna benzediğini belirten Karakoç, “Orantısal olarak çok ortak yanları vardır. Örneğin dünyanın ve insanın yaklaşık yüzde 65-70 sudur. Dünyanın ve insanın yapısında en fazla bulunan atom oksijendir. Atomlardan moleküller, moleküllerden maddeler oluşurken elektronlar ya paylaşılır ya da aktarılır. Mikro dünyanın temellerinden olan bu olayı günlük insan ilişkilerimizde de aslında farkında olmadan hep taklit ederiz. İnsanın vücut ısısında birkaç derecelik yükselme olduğunda ateş yüksekliğinden bahsederiz. Bugün dünyada olan ısı artışını 1,5 derecenin altında tutmak için çare arayışları tüm hızıyla devam etmektedir. Antibiyotikler keşfedilmeden önce insanlığın en büyük sağlık sorunu mikroorganizmalarla oluşan salgın hastalıklara bağlı toplu ölüm vakaları idi. Günümüzde enfeksiyon tehdidi yine gündemde olmasına rağmen kanser, dejeneratif hastalıklar, otoimmün hastalıklar ve metabolik hastalıklarda giderek artan sayılarla karşılaşmaktayız. Bu dört hastalık gurubu bu kadar yaygın olmasına rağmen tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bu hastalıkların tedavisinde güncel modern tedavilerimizi başarılı bir şekilde uyguluyoruz. Özellikle cerrahi alanda ilerlemeler hepimize umut veriyor. Ancak kronik hastalıkların tedavisinde güncel modern tedavilerin yanı sıra bazen geleneksel tıp/ tedavi yöntemlerini de uygulamak tedavi başarısını artırabilmektedir” diye konuştu. Ozon tedavisinin geleneksel tedavi yöntemlerinden biri olduğunu ifade eden Karakoç, “Yüzyıldan uzun bir süredir bilinmektedir. Özellikle Avrupa olmak üzere tüm dünyada kullanılmaktadır. Ozon tedavisinin özünde oksijen yatmaktadır. İnsan vücudunun yüzde 90’ını üç element oluşturmaktadır. Bunlar, oksijen, hidrojen ve karbondur. Atom ağırlığı açısından vücudumuzdan en sık bulunan atom oksijendir. Oksijen hem yapısal olarak hücre ve dokularda bulunurken hem de besin, su ve gaz olarak vücudumuza her gün almaktayız. Kemik, kas gibi devasa yapılara sahip olan insan bedeninin 10 dakika oksijen gazsız kalması, hayatının sonra ermesi çok ilginçtir. Oksijen sürekli alınmak zorundadır. Bu çarpıcı olayın temelinde bedenimizde oksijen deposunun olmaması yatar. Dolayısıyla tüm hayatsal işlevler için (okumak, düşünmek, planlamak, keşfetmek gibi zihinsel işlemlere ilaveten temel biyolojik işlevler, hareket etmek, avlanmak, yemek, içmek gibi) gerekli olan enerjinin de deposu yoktur. Her hücre vücutta bulunduğu her noktada kendi enerjisini kendi sürekli üretmek zorundadır. Bunun için kesintisiz bir oksijen kaynağına ihtiyaç duyar. İnsanlar bunu solunumla sağlarlar. Soluyarak aldığımız havadaki oksijen O2 olarak adlandırılır. İki oksijen atomu içerir. Ozon gazı O3’dür. Yani üç oksijen atomu içerir” dedi. Ozon gazının dezenfektan olarak başlıca su ve besin dezenfeksiyonlarında kullanılmakla birlikte otomobil temizliğinden haşarat öldürmeye kadar çok farklı alanlarda günlük hayatta kullanılmakta olduğunu belirten Karakoç, “Medikal oksijen doz/konsantrasyon olarak bunlardan çok farklıdır. Tıp da medikal cihazlarda saf oksijen elektriğe maruz bırakılarak atomlarına parçalanır ve ozon oluşur. Yüz mililitrelik bir gaz karışımının yüzde 95’i saf oksijen, yüzde 5’i ozon olacak şekilde karışım hazırlanır. Cihaz 1 mililitrelik bir gazda 1 mikrogram ozon içerecek şekilde karışımı ayarlar. Hastalıkların tedavisinde kullanılan ozon miktarı günlük hayatta kullanılan dozlardan çok çok daha azdır. Ozon tedavisi hem mikroorganizmalara bağlı gelişen enfeksiyon hastalıklarında etkili olmakta, hem de yukarıda bahsettiğimiz günümüz insanın 4 ana grup hastalığında da (kanser, otoimmünite, dejeneratif ve metabolik) kullanılabilen ilginç bir tedavi ajanı olarak durmaktadır. Acil servisten kardiyolojiye, romatolojiden nörolojiye, kısacası tıbbın her branşında kullanılabilme potansiyeli taşımaktadır” şeklinde konuştu. 2019 yılından bu yana tüm dünyada korona virüs salgını yaşandığını belirten Karakoç, "Son yıllarda ozon tedavisinin tekrar gündeme gelmesi ve sıkça konuşulur olması sebeplerinden biri de ciddi korona virüs enfeksiyonlarında ozon tedavisinin etkinliğinin gözlenmiş olduğu vakalardır. Ozon tedavisi yalnızca hastalıklarla mücadelede hekime destek verebilmesi yanında hiçbir hastalığı olmayan ama enerji ve mod düşüklüğü hisseden ya da kendisini daha iyi hissetmek isteyen herkes bu tedaviyi alabilmektedir. Şunu da hatırlamakta yarar vardır. Hiçbir ilaç veya tedavi yöntemi yoktur ki herkese iyi gelsin. Bu sebeple ozon tedavisinin de hiç alınmaması gereken durumların yanı sıra alınmasının riskli olabileceği durumlarda vardır. Dolayısıyla ozon tedavisi almak isteyen birisi ilgili hekimle tedaviye uygun olup olmadığını danıştıktan sonra ozon tedavisine başlaması gerekir" diye konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.