SON DAKİKA
Hava Durumu

#Israil Ordusu

YENİŞEHİR YÖREM - Israil Ordusu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Israil Ordusu haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Gazze'de can kaybı 12 bini aştı Haber

Gazze'de can kaybı 12 bini aştı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırıları 42 gündür şiddetli bir şekilde devam ediyor. Ev, okul, hastane, cami, kilise bakılmaksızın tüm bölge bombalanıyor. Gazze Şeridi'ndeki hükümetin basın ofisi, bölgedeki toplam ölü ve yaralı sayısı ile yıkıma ilişkin son durumu paylaştı. Can kaybı 12 bini aştı 7 Ekim'den bu yana devam eden saldırılarda 12 bini aşkın kişi hayatını kaybederken ölenlerden 5 binini çocuklar, 3 bin 300'ünü kadınlar oluşturdu. Saldırılarda 200 doktor, hemşire ve ilk yardım görevlisi, 22 sivil savunma çalışanı ve 51 gazeteci öldürüldü. Saldırılar sonucu 30 binin üzerinde kişi de yaralandı, bunlardan yüzde 75'ini yine kadınlar ve çocuklar oluşturdu. 1800'ü enkaz altında çocuk olmak üzere 3 bin 750 kişinin kayıp olduğu yönünde ihbar alındığı aktarıldı. Altyapıya ve hastanelere büyük zarar verildi Saldırılarda şu ana kadar, 95 hükümet binası ve 255 okul hedef alındı, 63 okul hizmet dışı kaldı. Bombalanan 165 camiden 76'sı tamamen yıkıldı. Sağlık sektörü de saldırılardan büyük zarar gördü, 25 hastane ve 52 sağlık merkezi hizmet dışı kalırken 55 ambulans da saldırıların hedefi oldu. Hastaneler asılsız iddialarla hedef tahtası haline getirildi İsrail'in uzun yıllardır 'hastanelerin Filistin direniş güçlerinin komuta merkezleri olarak kullanıldığı' şeklinde asılsız iddialarla kamuoyunu yanıltmaya çalıştığı kaydedildi. İsrail'in böylelikle hastane saldırıları ile Filistin halkına yönelik uyguladığı etnik temizliği ve işlediği suçları gerekçelendirmeyi amaçladığı ifade edildi. Hükümetin açıklamasında Şifa Hastanesi'nden İsrail askerleri ile tanklarının çıkarılması, ayrıca insani ve sağlık alanındaki görevlerini yerine getirebilmeleri için tüm hastanelere yakıt takviyesi yapılması çağrısında bulunuldu. Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı ise uluslararası kurum ve kuruluşları hastanelerde incelemelerde bulunmak ve denetlemek üzere bir teknik ekip oluşturmaya çağırdı.

Suriye'deki ABD üslerine yeni saldırılar düzenlendi Haber

Suriye'deki ABD üslerine yeni saldırılar düzenlendi

Suriye'de yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre, ABD ordusunun Haseke'deki Harab Cir Havaalanı'ndaki üssü ile Deyrizor'daki Ömer petrol sahasındaki üssüne karadan karaya atış yapılan silahlarla saldırı gerçekleştirildi. Saldırılarda üslere ve çevresine roketler düştüğü öğrenildi ancak can kaybı ve yaralanmaya ilişkin bilgiye yer verilmedi. Üssün çevresinde güvenlik önlemleri artırıldı. Aidiyeti bilinmeyen hava araçları 3-10 Ekim ve 14 Ekim'de, El Bukemal ile doğusundaki Harabeş, Herri ile Humeyda bölgelerindeki İran destekli grupların yerlerini ve konvoyları hedef almıştı. Suriye'de son günlerde Tenef bölgesi, Irak sınırına yakın Malikiyye ilçesi, Haseke iline bağlı Şeddadi ilçesi ve Deyrizor ilindeki ABD ordusunun konuşlandığı üslere, aidiyeti bilinmeyen silahlı insansız hava aracı (SİHA) ve karadan karaya atış yapılan silahlarla saldırılar düzenleniyor. Fırat Nehri'nin doğusunda kalan Deyrizor toprakları, ABD destekli terör örgütü YPG/PKK'nın işgalinde, il merkezi ve diğer kırsal bölgeler ise Esed rejimi ve İran destekli grupların kontrolünde bulunuyor. İran destekli gruplar, Fırat Nehri'nin doğu yakasındaki ABD üslerine zaman zaman roket ve SİHA'larla saldırılar düzenliyor. İRAN'IN MESAJLARI İran devlet televizyonu 19 Ekim'de, İsrail'in Gazze'ye saldırılarının durdurulmaması halinde Tahran'ın "direniş güçleri" olarak adlandırdığı bölgedeki müttefikleri tarafından nasıl saldırıya uğrayabileceğini anlatan bir haber yayınlamıştı. Görüntülü haberde, İsrail'in kuzeyden Hizbullah, doğudan Irak ve Suriye'deki milis güçlerle güneyden de Yemen'deki Husiler tarafından füzeler ve insansız hava araçlarıyla eş zamanlı hedef alınacağı harita üzerinde gösterilmişti. İran, İsrail'in Gazze'deki saldırılarının durdurulması için birçok kez en üst düzeyde çağrıda bulunmuştu. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, 17 Ekim'deki bir konuşmasında, İsrail'in saldırılarının devam etmesi halinde "direniş güçlerinin" harekete geçeceğini söylemişti. Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da 19 Ekim'de yaptığı açıklamada, İsrail-Filistin çatışmalarının bölgeye yayılma ihtimalini dillendirmişti. İran; Lübnan Hizbullahı, Suriye ve Irak'ta desteklediği milisler ve Yemen'deki Husileri "direniş güçleri" olarak adlandırıyor.

Yeşilçam'ın ünlü isimleri de İsrail’i kınadı Haber

Yeşilçam'ın ünlü isimleri de İsrail’i kınadı

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün desteğiyle Yozgat Valiliği himayesinde Bozok Üniversitesi Rektörlüğü, Oran Kalkınma Ajansı paydaşlığında ve Sinema Okuryazarları Derneği yürütücülüğünde 25-28 Ekim günleri arasında düzenlenecek olan "2. Bozok Film Festivali" başladı. Bozok Film Festivali’nin açılış programı Erdoğan Akdağ Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı. Açılış programı öncesi Yeşilçam’ın usta isimlerinden Perihan Savaş ve Ediz Hun, öğrencilerle söyleşi programında bir araya geldi.  Programda Bozok Film Festivali’nde değerlendirilmeye hak kazanan filmlerden ve Yeşilçam’ın unutulmaz isimleri Perihan Savaş ve Ediz Hun’un rol aldığı filmlerden kısa kesitlere yer verildi. Ayrıca programda Yozgat’ı anlatan tanıtım filmi de yayınlandı. Programın sonunda Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan ve Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Evren Yaşar, Yeşilçam’ın usta isimlerine plaket ve hediye verdi.  Festival gelecek yıl daha geniş çapta yapılacak  Bozok Film Festivali’nin ilerleyen senelerde daha geniş çerçevede yapılacağını söyleyen Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, "Bu güzelim coğrafyamızda zaman zaman acılarla, sevinçlerle yaşamaya ve al bayrağımızı dalgalandırmaya devam ediyoruz. Tabii bu güzelliklerin bu yaşanmışlıkların baki kalması, anlatılması hem de kuşaktan kuşağa aktarılması için en önemli unsurlardan birisi Türk sinemasıdır. Geçen yıl da arkadaşlarımız ilimizi, coğrafyamızı hem de insanımızın özünü anlatmak için Bozok Film Festivalini başlatmışlar. Bizler de bu vesile ile bugünkü programda emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Bu programı önümüzdeki yıllarda hem sinema hem türkü hem de tiyatro festivali olarak devam ettireceğiz" dedi.  "Televizyon ve sinema kanunu bir an önce çıkmalı"  Sinema ve tiyatroya en önemli desteğin ancak film festivalleriyle sağlanacağını söyleyen Perihan Savaş ise, her ilin bir festivalinin olması gerektiğine değindi. Televizyon ve sinema kanunun bir an önce çıkması gerektiğini de belirten Savaş, “Biz televizyonlarda filmlerimiz oynadığı zaman telif haklarımızı alamıyoruz. Bazen birçok kanal bizim yapmış olduğumuz filmlerimizi, dizilerimizi oynatıyor ama telif haklarımız yok. Bu hala çıkmamış durumda. Bir ülke kendini, kendi adetlerini örflerini ancak sanatla anlatabilir. Ancak sanatla diğer ülkelere ulaşabilir. Bunun için de sanatın ne kadar çok arkasında durulursa o kadar iyi" diye konuştu.  "Çok feci bir savaş suçudur"  İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını da kınayan Savaş, “Bu bir soykırım, ben bunu bir soykırım olarak görüyorum. Daha önce bu soykırımı yaşamış millet olarak İsrail’in bu soykırımı başlatmaları ve devam ettirmeleri çok feci bir savaş suçudur. Bu saldırıların bir an önce durdurulmasını istiyorum. İnsanlar ve çocuklar orada çok kötü durumdalar. Artık İsrail’in durması gerekiyor, bütün ülkeler elini taşın altına koymalı” ifadelerine yer verdi.  "İnsanlık dışı bir davranış"  Festivale katılmaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Ediz Hun da İsrail’in saldırılarının insanlık dışı bir davranış olduğunu vurgulayarak, "İsrail’in bu davranışı kabul edilemez. İnsanlar yok ediliyor, insanın doğumu için 9 ay 10 gün gerekiyor ama o insanı bir an da yok ediyorsunuz. Böyle bir şeyin olmasını istemiyoruz. Biz Almanların Hitler mezalimini kınıyoruz, 6 milyon Yahudi’yi katletti diye. O ölenlerin hürmetine bu katliamı Netanyahu’nun yapmaması gerekiyor. Ben kınıyorum. Bir an evvel barışın sağlanması gerekiyor. Mutafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü de ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ sözünden geliyor, çok önemli bir söz. İnsan çok değerli bir varlıktır. Ona kıymet vereceğiz, onu yok etmek değil yaşatmak için çalışacağız. Bunun için şiddetle İsrail’i kınıyorum, saldırıların kabul edilir yanı yok. Ayrıca ABD’nin de tutumunu kınıyorum" diye konuştu.

Haber

"İsrail’in kara harekâtı Orta Doğu’yu savaşa sürükler"

Orta Doğu’daki siyasi, ekonomik ve sosyal istikrarsızlığın akademisyenler ve araştırmacılar tarafından ele alındığı 8. Uluslararası Orta Doğu Sempozyumu’nda İsrail-Gazze çatışmasını değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Ali Semin, “Şimdiki çatışmalar, İslam ve Arap dünyasında ve hatta uluslararası toplum nezdinde Hamas ve İsrail arasında görülüyor. Ancak bu çatışmalar kapsamlı bir kara harekâtına dönüşürse Filistin-İsrail savaşına dönüşme ihtimali çok yüksek. Bu da topyekûn bir Orta Doğu savaşı demektir” dedi.  İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, İGÜSAM, TÜBİTAK, TASCA, MOKHA, ODAP ve Diplomasi Vakfı tarafından düzenlenen ve üç gün sürecek olan VIII. Uluslararası Orta Doğu Sempozyumu’nda 40’a yakın ülkeden akademisyenler ve araştırmacılar bir araya geldi. Orta Doğu coğrafyasının siyasal beklenti-belirsizlik sarmalının nedenlerine ışık tutulması hedeflenen sempozyum sonunda bir sonuç raporu yayınlanacak. Çıkan sonuçlar da kitapçık hâline getirilecek.  "4. Arap-İsrail çatışmasının başlangıcı"  Sempozyumda İsrail-Hamas çatışmalarını değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Ali Semin, 7 Ekim’i, Orta Doğu ve Filistin-İsrail sorunları açısından bir dönüm noktası olarak yorumladı. Saldırılar orta ve uzun vadeli devam ederse 4. Arap- İsrail çatışmasının başlangıcı olarak gördüğünü belirten Semin, “İsrail’in dünya üzerinde kurmuş olduğu psikolojik bir üstünlük var. Bunu da kara harekâtını başlatıp, başlatmaması üzerine kuruyor. Bu konuda dünyanın tek odak noktası budur” dedi.  “Ateşkes için girişimde bulunulmalı”  İnsani koridorun savaşın süreceğini gösterdiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Ali Semin, “İnsani koridor, savaşın bitmesinin çok uzakta olduğu anlamını taşıyor. Çünkü ateşkes için çalışılsa bu koridora ihtiyaç duyulmaz. Dünyanın üç odak noktası var. İnsani koridor, kara harekâtı ve Hamas’ın elindeki rehineler. Ancak bunların içinde Gazzeli sivillerin katledilmesinin biran önce durdurulması yok. Aslında İnsani koridordan şu ana kadar 34 yardım tırı geçti. Ancak Gazze nüfusunun günlük ihtiyacı olan tır sayısı yüzdür. 22 Arap ülkesi ve 57 İslam İş Birliği Teşkilatı ülkesi insani koridoru bir zafer olarak ilan ediyor. Yapılması gereken, ateşkes için bir girişimde bulunmak. Fakat yapılan yalnızca kınamadır” diye konuştu.  “Birleşmiş Milletler işlevini tamamen kaybetti”  İsrail’in 1947’den itibaren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bütün kararlarını ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyleyen Semin, “İsrail’in Gazze’ye saldırması için herhangi bir gerekçeye ihtiyacı yok. Gazze’ye 2005’ten 2023’e kadar bu beşinci saldırısı. Dolayısıyla uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler, Arap dünyası, İslam İş Birliği Teşkilatı bu çatışmalarda işlevsiz kaldılar. Birleşmiş Milletler, muayyede uygulama işlevini kaybetmiştir. Artık ciddi anlamda bir reforma ihtiyacı var” şeklinde konuştu.  “İsrail kara harekâtının sonucu, topyekûn bir Orta Doğu savaşı demektir”  Kara harekâtının tüm Orta Doğu coğrafyasını savaşa sürükleyeceğini kaydeden Semin, “Kara harekâtı gerçekleşirse İsrail sadece Gazze ile savaşa girmeyecek aynı zamanda güneyde Gazze, kuzeyde Hizbullah, kuzeydoğusunda Suriye olmak üzere üç cephede savaşmak zorunda kalacak. İran da doğrudan dâhil olursa bölgemiz kapsamlı bir Orta Doğu savaşına sürüklenecektir. Şimdiki çatışmalar İslam ve Arap dünyasında Hamas ve İsrail arasında görülüyor. Ancak bu çatışmalar kara harekâtına dönüşürse Filistin-İsrail savaşına dönüşme ihtimali çok yüksek. Bu da topyekûn bir Orta Doğu savaşı demektir” dedi.  "İsrail’in korkularından biri Gazze tünelleri"  ABD’nin kara harekâtını önlemek için İsrail’in üzerinde ciddi bir baskı kurduğunu belirten Semin, “Orta Doğu’da herkesin eli tetikte ancak kimse savaşın sonucunu kestiremiyor. Bu noktadan baktığımda İsrail’in de kara harekâtı düzenlemesini uzak bir ihtimal olarak görüyorum. Ancak yerel olarak yapılabilir. İsrail hava saldırılarıyla Gazze’yi yerle bir ediyor. Ancak bu İsrail için yeterli değil. Çünkü Gazze’nin altında tüneller bulunuyor. 500 km’lik tüneller olduğu söyleniyor. İsrail’in korkularından biri de bu tünellerdir. Karayı kontrol altına alsa bile tünelleri kontrol etmek zor” ifadelerinde bulundu.  “Medeni dünyanın gözü önünde soykırım yaşanıyor”  Orta Doğu ve batılı ülkelerden birçok katılımcının olduğu sempozyuma ev sahipliği yapmaktan dolayı mutlu olduklarını belirten İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin ise, "Filistin halkı dünyanın görmediği bir zulmü yaşıyor. Bu soykırım medeni dünyanın gözü önünde yaşanıyor. İnsanlık büyük bir imtihandan geçiyor. İnsan hakları, BM’nin ortaya koyduğu kurallar, savaş hukuku rafa kalkmış durumda. Sivillerin başlarına dört dakikada bir bomba düşüyor ve katlediyorlar. Bu saldırılar Büyük Orta Doğu Projesinin bir provası. Coğrafyamız yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu noktada tepkimizi ortaya koyuyor, sessiz kalanları kınıyoruz. Sempozyumun başarılı geçmesini diler, barışın ve huzurun egemen olduğu bir dünya düzeni temenni ederim” dedi.

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar'dan İsrail için ‘soykırım’ ifadesi Haber

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar'dan İsrail için ‘soykırım’ ifadesi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İsrail’in Filistin’e yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla ilgili olarak ‘soykırım’ ifadesi kullanarak, “Geçmişte Kıbrıs’ta bizlerinde benzer durumlar yaşadık ancak bizim en büyük şansımızın ana vatan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Kıbrıs’a müdahale edebilmesi oldu” dedi.  KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Afyonkarahisar’da gerçekleştirdiği temasların ardından basın toplantısı düzenledi. Programı çerçevesinde üniversite öğrencisi gençlere yönelik verdiği konferansa değinen Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs konusunda yeni politikalarının federal temelli değil ancak iki devletli bir çözüm olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Tatar, “Kıbrıs’ın geçmişini şu anda içinde bulunduğu koşulları, Kıbrıs’ın Türkiye Cumhuriyeti için önemini, Doğa Akdeniz politikamızı ve şu anda yeni siyasetimiz olan Kıbrıs’ta artık federal temelli değil ancak iki devletli bir çözümle anlaşmanın olabileceğini belirttik. Bütün bunları da ifade ederken elbette Kıbrıs Türk halkının garantörünün ve Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı bizlerin orada barış ve güven içerisinde yaşayabilmeleri fevkalade önemli. Bu kırmızı çizgilerimizden asla vazgeçmeyeceğimizi öğrencilerimize anlattık” dedi.  “Bizim en büyük şansımızın ana vatan Türkiye Cumhuriyetiydi”  İsrail’in Filistin’e yönelik gerçekleştirdiği saldırılar hakkında gençlere bilgilendirme yaptığını belirten Cumhurbaşkanı Tatar şunları söyledi:  “İsrail’in masum Filistin'e yaptıklarını, saldırılarını bir soykırıma dönüşen hadiseleri büyük bir endişe ile izlediğimizi ifade ettik. Geçen hafta burada yani Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ta da 3 günlük bir yas ilan ettiğimizi ve orada da tüm Filistin halkına İsrail’in yaptıklarına karşın kararlığımızı bildirdik. Geçmişte Kıbrıs’ta bizlerinde benzer durumlar yaşadığını ancak bizim en büyük şansımızın ana vatan Türkiye Cumhuriyeti’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile Kıbrıs’a müdahale edebilmesi ile bizim şuanda varlığımızı devam ettirebildiğimizi paylaştık gençlerimizle.”  “Kabloyla elektriğin getirilmesiyle enerji meselesine köklü bir çözüm bulmak için çalışıyoruz”  Açıklamasında son olarak yavru vatan Kıbrıs’ın elektrik sorununa ilişkin yapılan çalışmalar hakkında bilgiler veren Cumhurbaşkanı Tatar, “Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bu bölgede her yıl olduğu gibi muazzam bir küresel ısınmayla karşı karşıyayız. Bu da kuraklığı bir bakıma sık sık gündeme getiriyor. Biz yine Türkiye'mizin desteği ile Anamur'dan uzun yıllar süren bir çalışma sonucu asma borularla Kıbrıs'a su getirdik. Ve bu Anadolu suyu sürekli olarak Kıbrıs'a Girne sahillerinden Geçitköy Barajı'na akmaktadır. 75 milyon metreküp su her yıl kesintisiz akmaktadır. Şimdi kabloyla elektriğin getirilmesine dolayısıyla enerji meselesine köklü bir çözüm bulmak için bunun çalışmaları sürdürülmektedir” diye konuştu.  Gerçekleştirilen basın toplantısında Cumhurbaşkanı Tatar’a, Vali Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı ile Belediye Başkanı Mehmet Zeybek de eşlik etti.

BTÜ'de İsrail-Filistin savaşı konuşuldu Haber

BTÜ'de İsrail-Filistin savaşı konuşuldu

BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Barış Tamer Tonguç'un da katıldığı konferansta konuşan Doç. Dr. Akdoğan, olayları hukuki, siyasi ve Türkiye açısından değerlendirdi. İsrail'in Filistin topraklarında, savaş ve soykırım suçu işlediğine dair ciddi delillerin olduğunu kaydeden Akdoğan, yargılamanın söz konusu olabileceğini ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) buna cesaret edip edemeyeceğinin soru işareti olduğunu kaydetti. Akdoğan, "UCM Başsavcısı Kerim Han'ın 'Her iki taraf da Filistin topraklarında savaş suçu işliyor' açıklamasını İsrail'e bir gönderme olarak algılayabiliriz. Yani yargılanacaksa her iki taraf da yargılanacak. Bölgede deliller toplanıyor ancak İsrail ve ABD'nin soruşturma açılmasına engel olacağını düşünüyorum. Çünkü uluslararası hukuk, güçlü devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda geçerlidir, zayıf devletler ise uymakla mükelleftir. Ancak uluslararası hukuk nezdinde tüm devletlerin, 'İsrail'in bir terör devleti gibi hareket ettiğini' söyleyerek kamuoyu oluşturması şart, aksi takdirde İsrail bu uygulamalarına devam edecek" dedi. ÇİN VE ABD'NİN GÜÇ MÜCADELESİ Siyasi ve jeopolitik yönden de bölgedeki savaşı ele alan İsmail Akdoğan, "Hamas'ın İsrail'e yönelik yaptığı ani saldırıyı ve ardından gelen savaşı, Çin ve ABD arasındaki küresel güç mücadelesinin ve iki devlet arasındaki jeopolitik rekabetin bir izdüşümü olarak görüyorum. Çin'in Kuşak-Yol Projesi'nin iki koridoru Ortadoğu'dan geçiyor. Çin'in bu projeyi hayata geçirebilmesi için Ortadoğu'nun göreceli istikrar ortamına ulaşması gerekir. Çin'in böyle bir çekim merkezi oluşturmasıyla, ABD eksenindeki Ortadoğu Devletleri'nde kopuş riski görünüyor bu da ABD tarafından ciddi bir tehlike olarak algılanıyor. ABD'nin buna karşı aldığı tedbir ise Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridoru Projesi...  ABD menşeli bu proje, Orta Doğu'da İran'ı siyasi ve iktisadi olarak daha da yalnızlaştıran, Suudi Arabistan'ın Çin'le stratejik yakınlaşmasının önüne geçen ve İsrail'in Arap ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesini sağlayan son derece stratejik bir aklın ürünüdür" ifadelerini kullandı. BÖLGEDEKİ ARAÇ, HAMAS ABD'nin bu projesini hayata geçmesini engelleyecek en stratejik ara koridorun Suudi Arabistan-İsrail kara hattı olduğunu kaydeden Akdoğan, "Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesinin önüne geçilmesi halinde ABD merkezli koridorun hayata geçirilmesi tehlikeye girecektir. Bu iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin önüne geçilmesinin en kolay yolu ise İsrail-Filistin çatışmasını yeniden alevlendirmektir. İran'ın mali ve askeri desteğini arkasına alan Hamas'ın İsrail'e yönelik büyük bir askeri harekât başlatması tam da bu nedenledir. Sonuç olarak söz konusu saldırılar, ABD ile Çin arasında yaşanan küresel güç mücadelesinin Orta Doğu sahasına ilişkin ilk somut dışa vurumu olarak görülebilir. Dolayısıyla saldırılar, durumdan vazife çıkaran İran'ın Çin lehine işgüzarlık yaparak Hamas'ı bölgede bir araç olarak kullandığı bir girişim şeklinde değerlendirilebilir" diye konuştu. TÜRKİYE'NİN POLİTİKASI İsrail'in, Hamas tarafından kendisine yapılan saldırıyı iç siyasette ve dış politikada bir fırsat olarak gördüğünü kaydeden İsmail Akdoğan, İsrail'in Siyonist emelleri hayata geçirme fırsatını da ele geçirdiğini kaydetti. İsrail'in, hastane saldırısına kadar elinin ilk kez bu kadar güçlü olduğunu da ifade eden Akdoğan, Türkiye'nin tutumuna da değindi. Akdoğan, Türkiye'ye dair görüşlerini şu sözlerle paylaştı: "Türkiye, son dönemlerde İsrail ile ilişkilerinde normalleşme aşamasına gelmişti ve bu yakınlaşmayla Türkiye, Doğu Akdeniz'de var olma mücadelesi veriyordu. Bu bağlamda değerlendirecek olursak; Türkiye ilk olarak Hamas'ın saldırısından rahatsız oldu ve genel olarak açıklamalarını arabulucu, tarafsız bir anlayışla gerçekleştirdi. Ancak saldırıdan 3 gün sonra İsrail kara harekâtını başlatıp, ibadethanelere saldırmaya başlamasıyla, Türkiye'nin tonu değişmeye başladı, kınama sesleri yükseldi. Ve son olarak hastane saldırısı ile birlikte Türkiye, İsrail'i açıkça hedef alan açıklamalar yapmaya başladı. Burada bir soykırım suçu olduğunu, böyle bir katliam varken uluslararası çıkarların arkada bırakıldığını ifade eden daha sert bir politikaya döndü."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.