SON DAKİKA
Hava Durumu

#Cumhurbaşkanı Erdoğan

YENİŞEHİR YÖREM - Cumhurbaşkanı Erdoğan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Biz Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz" Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Biz Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz. Cumhuriyet 85 milyonun ortak değeridir. Gazi Mustafa Kemal bu ülkenin banisidir. Dünkü olayın mecrasından çıkarılarak şov ve provokasyon malzemesi yapılmasına müsaade edemeyiz. Bu konuda yapılması gereken ne varsa hangi adım atılması gerekiyorsa yapmaktan çekinmedik, çekinmeyiz” dedi.   Cumhuriyet tarihinin en önemli edebiyatçı ve fikir adamlarından Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla Star Gazetesi tarafından Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen "Necip Fazıl Ödülleri" sahiplerini buldu. Bu sene "Doğdu batmayan güneş" sloganıyla düzenlenen törene onur konuğu olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldı. Programa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Valisi Davut Gül ve AK Parti Milletvekili Adil Karaismailoğlu da katıldı.  “Ayasofya'yı yeniden açan Cumhurbaşkanı olarak anılmak bizim gönül dünyamızda şereflerin en büyüğü”  Programda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kaleme aldığı eserlerle zor zamanlarda verdiği mücadeleyle merhum üstadımız deha derecesinde inşa kudretine sahip mümtaz bir şahsiyetti. Şiirden nesire, tiyatrodan hikayeye edebiyatın her alanında eser veren bir münevverdi. Üstadımızın emaneti değerli dostumuz Mehmet Kısakürek'i de burada rahmetle anıyorum. Ekol haline gelmiş değerlerimizin vefatları geride doldurulması çok güç boşluklar bırakıyor. Yeni yetişen gençlerimizin üstatlarından aldığı emaneti hakkıyla taşıyıp kendinden sonrakilere en güzel şekilde teslim edeceğine inanıyorum. İşte bu noktada Necip Fazıl Ödülleri büyük bir önem arz etmektedir. 10 ayrı kategoride ödülleri tevcih edeceğiz. Üstad Necip Fazıl, siyasi, sosyal ve kültürel bakımdan Türkiye'nin en sancılı döneminde yaşadı. İki cihan harbi dahil ekonomik ve siyasi dar boğazlar gördü. Tüm dönüm noktalarına bizzat şahitlik etti. Ezanın değiştirilmesine tanık oldu. Ayasofya'nın kapısına vurulan zincirler en çok da üstada ağır geliyordu. O dava adamıydı. Şiirleriyle, tiyatrolarıyla bir hakikat yolcusuydu. Türkçeyi en mahir şekilde kullanan ediplerimizden biriydi. Devrinin tatsız, tuzsuz lisan dayatmalarına asla itibar etmemiştir. Dilden daha büyük dilden daha gerçek dilden daha müdafaalı vatan yoktur diyerek Türkçe'yi savunmuştur. Necip Fazıl'a göre mutlak hakikat Allah'tır. Şiir Allah'ı güzellik yolunda arama işiydi. Tüm yasaklara rağmen 35 yıl boyunca neşrettiği Büyük Doğu Dergisi ile gençlere ilham aşılamanın gayretindeydi. O mücadelesini milletin içinde bilhassa gençlerle birlikte yürüttü. Binlerce kişinin katıldığı konferanslar düzenledi. Defalarca hapse girdi ama asla inandığı yoldan geri adım atmadı. Necip Fazıl Kısakürek'in 40. yıl mücadele jübilesinin takdimini yapmak bu fakire nasip oldu. Üstadın en büyük hayali olan Ayasofya'yı açma şerefine de eriştik. Ayasofya aslına rücu etti. Üstadın hayalini kurduğu şekilde bu yüce mabedi açmayı başardık. Rabbime bir kez daha bu onuru bize bahşettiği için sonsuz hamd ediyorum. Ayasofya'yı yeniden açan Cumhurbaşkanı olarak anılmak bizim gönül dünyamızda şereflerin en büyüğü” dedi.  “31 Mart yeniden İstanbul'umuzu Türkiye'mizi aslına rücu ettirmek için çok önemli”  Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında, "Geldiğimiz zaman çöp çukur çamurdu İstanbul. Öyle almıştık. Onlara nasıl İstanbul teslim ettik ortada. Onlar şimdi ne yaptılar? Aynı hale dönüştürdüler. Onun için 31 Mart çok önemli. Yeniden İstanbul'umuzu Türkiye'mizi aslına rücu ettirmek için çok önemli” ifadelerini kullandı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet olarak son 21 yılda siyasetteki vesayet sistemini bitirdiklerini söyleyerek, "Kültür sanat alanındaki vesayeti bitirmekte hala muvaffak olamadık. Kendi dünya görüşünden olduğu için katillere, teröristlere, tacizcileri ülke ve millete düşmanlarına leke kondurmuyorlar. Müzik kutusu misali parasını verenin plağını çalan bu çevrelerin temel özelliği her seferinde ülkenin karşısında konumlanmasıdır. Hak ve özgürlükler konusunda ahkam keserler ama başörtüsü yasağına bir şey söylemezler. İnsan haklarında mangalda kül bırakmazlar ama Gazze'de devam eden İsrail vahşeti karşısında bir kelime etmezler” şeklinde konuştu.  "Biz Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz”  Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Suudi Arabistan’da Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanması beklenen Süper Kupa finalinin iptal edilmesi hakkında ise, "Dün gece yaşanan hadiselerden duyduğumuz üzüntüyü burada vurgulamak istiyorum. Biz Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz. Sporun gündelik siyasetin mezesi haline getirilmesi yanlıştır, hatalıdır, sporumuza faydası yoktur. Muhalefet partilerinin yaptığı açıklamaları istismar siyasetinin yeni örnekleri olarak görüyoruz. Cumhuriyet 85 milyonun ortak değeridir. Gazi Mustafa Kemal bu ülkenin banisidir. Daha düne kadar 'Siz Atatürk'ün askeri değil itlerisiniz' diyenlerle el ele kol kola yürüyenlerin bizim nezdimizde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Türkiye'nin ve Türk milletinin onurunu, haysiyetini, şerefini nasıl savunduğumuzu CHP bilmese de tüm dünya çok iyi biliyor. Ülkemizin itibarını nasıl koruduğumuzu muhalefet bilmese de tüm insanlık biliyor. Dünkü olayın mecrasından çıkarılarak şov ve provokasyon malzemesi yapılmasına müsaade edemeyiz. Bu konuda yapılması gereken ne varsa hangi adım atılması gerekiyorsa yapmaktan çekinmedik, çekinmeyiz. Dünkü hadiselerden dolayı futbolseverlere ve spor camiasına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tüm spor camiasının fair play ruhuna samimiyetle sahip çıkmalarını bekliyorum” dedi.  Ödüller sahiplerini buldu  Öte yandan Prof. Dr. M. Fatih Andı, Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, Prof. Dr. Turan Karataş, Doç. Dr. Ahmet Murat Özel ve Necip Tosun’dan oluşan jüri, Necip Fazıl Şiir Ödülü’ne Ali Günvar’ı layık gördü. Hikaye-Roman Ödülü Selahattin Yusuf’a, Fikir-Araştırma Ödülü Ahmet Ayhan Çitil’e, İlk Eserler Ödülleri ise Sema Bayar ve Rıdvan Tulum’a takdim edildi. Uluslararası Kültür Sanat Ödülü Nacer Khemir’e verilirken, Çocuk Edebiyatı Ödülü Figen Yaman Coşar’a, Görsel Sanatlar Ödülü Selahattin Sancaklı’ya, Müzik Ödülü Büşra Kayıkçı’ya, Saygı Ödülü ise Hüsrev Hatemi’ye verildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok" Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 100. Yıl TÜBİTAK ve TÜBA Bilim Ödülleri Töreni’nde konuştu. Bilim adamlarını, akademisyenleri ve araştırmacıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bildiğiniz gibi bizim kültürümüzde marifet iltifata tabidir. İyi olanı, başarılı olanı, ülkemizin önünde yeni yollar açanı ödüllendirmek, insanlığın ortak ilim hazinesine katkı yapanı takdir etmek görevimizdir. Başarılar desteklendikçe büyür, sahip çıkıldıkça gelişir, toplum karşısında kadri kıymeti bilindikçe serpilir. İlmi çalışmaları ve çığır açıcı eserleriyle bilim dünyasına önemli katkılar sunan ülkemizin müreffeh yarınları adına gece gündüz demeden çalışan tüm bilim insanlarımızı şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum” dedi.  Bu sene 77 bilim adamının TÜBA ve TÜBİTAK ödüllerine layık görüldüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Uluslararası TÜBA Akademi Ödülleri'ni bu yıl sağlık ve yaşam bilimleri ile mühendislik bilimleri kategorisinde üç bilim insanımıza veriyoruz. Bu ödülle TÜBA Akademi Ödülü bilim insanı sayımız 28'e yükseliyor. Üstün başarılı genç araştırmacılara verilen TÜBA GEBİP Ödülleri'ni ise 24 farklı üniversiteden 34 genç bilim insanımıza takdim edeceğiz. Böylece TÜBA GEBİP Ödülü kazanan bilim insanı sayımız 644’e ulaşıyor” açıklamasını yaptı.  Bilimsel telif eser ödüllerinde 13 Türkçe bilimsel telif eserin ödül almaya hak kazandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu kategoride vereceğimiz üç özel ödülle merhum Halil İnalcık, Kemal Karpat ve Mehmet Genç hocalarımızın hatırasını da yaşatıyoruz. Bu ödüllerle birlikte bu alanda ödül alan eser sayısı 239’a çıkacak. Yüzüncü Yıl TÜBİTAK Ödülleri kapsamında ise 21 farklı üniversite ve araştırma kurumumuzdan bilim insanımıza 7 bilim ödülü, 1 özel ödül, 1 hizmet ödülü ve 18 teşvik ödülü verdik. Toplamda 77 bilim insanımıza bilim ve kültür müktesebatımıza yaptıkları katkılar için teşekkürlerimizi ifade etmiş olacağız. Ödüllerimizin Türkiye'de bilimsel faaliyet yürüten herkes için birer teşvik unsuru olacağına inanıyorum. Türkiye'nin yüzyılının inşası için bilim alanında emek veren fikir ve yürek teri döken tüm akademisyenlerimize, hocalarımıza, araştırmacılarımıza en kalbi şükranlarımı sunuyorum” diye konuştu.  2023 yılının öneminden bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Dört gün sonra 2023 yılını tamamlayacak inşallah yeni ufuklar, yeni heyecanlar ve yeni beklentilerle 2024 senesini karşılayacağız. Geride bırakmakta olduğumuz 2023 senesi Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olmasından dolayı bizim için özel anlamlar ihtiva ediyor. Tam 6 asır boyunca dünyaya nizam veren, insanlığa adalet ve refah dağıtan bir cihan imparatorluğunun bakiyesi üzerine kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşını tamamlayıp yeni bir asra yelken açarken Allah'a hamdolsun geleceğine hiç olmadığı kadar güvenle bakmaktadır. Türkiye Yüzyılı'nın aydınlığı 85 milyon vatandaşımızla Filistin'den Türkistan'a, Afrika'dan Balkanlar'a dünyanın dört bir yanındaki mahzun ve mazlum yürekleri de ısıtmaktadır. Sadece yakın çevresinde değil, bölgesinden başlayarak çok geniş coğrafyada nüfusu artan, sözü, duruşu, politikaları ilgiyle takip edilen bir Türkiye gerçeğinden bahsediyorum. Ekonomisiyle, ticaretiyle, teknolojisiyle, savunma sanayisiyle, askeri gücüyle, eğitimden sağlığa her alanda elde ettiği başarılarıyla ülkemiz bölgesel bir oyuncu olmaktan çıkıp küresel bir aktör haline gelmektedir. İçinde bulunduğumuz asrın Allah'ın izniyle milletimizin ve devletimizin asrı olacağından zerre kadar şüphe duymuyorum” dedi.  “Günü kurtarmanın değil, istikbali şekillendirmenin derdindeyiz”  Türkiye'nin şahlanışına set çekmeyi amaçlayan menfur terör saldırılarının kutlu yürüyüşü asla durduramayacağını vurgulayan Erdoğan, ”12 evladımız şehit oldu, Allah rahmet etsin. Tüm ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Ama bakın 36 saatte 54 terörist yok edildi. Çünkü bizim bu şehitlerimizin asla kanları yerde kalmaz. Elbette her başarı gibi Türkiye'nin başarıları da tesadüf değildir. Elde ettiğimiz kazanımların gerisinde yoğun bir tefekkür, istişare, planlama ve uygulama süreci vardır. Ülkemizin yıldızının küresel ölçekte yükselmesinde en büyük payın bilim ve teknoloji alanında yakaladığımız ivme olduğuna inanıyorum. Burada bir kere şu hususun altını öncelikle çizmek isterim. Biz hiçbir zaman kısa vadeli hedefler peşinde koşmadık, koşmuyoruz. Günü kurtarmanın değil, istikbali şekillendirmenin derdindeyiz. Büyük ve güçlü Türkiye hedefini gerçeğe dönüştürmenin çabasındayız. Bu anlayışla 2002’den itibaren ülkemiz sathında bilim, sanayi, teknoloji ve yenilikçilik ekosisteminin geliştirilmesine özel önem verdik. Bilimsel çalışmaların merkezleri olan üniversitelerimizin sayısı çok önemli” diye konuştu.  Tüm coğrafi bölgelerde güçlü, dinamik, üretken bir araştırma-geliştirme ve girişimcilik ekosistemi inşa ettiklerini ifade eden Erdoğan, ”Sıfırdan aldığımız AR-GE merkez sayımızı bin 295’e, sıfır olan tasarım merkezi sayısını 329’a çıkardık. Teknopark sayımız ise 2'den 101’e çıktı. Teknolojiye yönelik farkındalığı artırmak için 81 ilimizde 125 Dene-yap Atölyesi kurduk. Uzmanlaşmayı teşvik etmek amacıyla 12 bin öğrencimizi lisans üstü eğitim görmeleri için burslu olarak yurt dışına gönderdik. Düzenlediğimiz araştırma projeleri yarışmaları, ulusal ve uluslararası bilim olimpiyatları ile çocuklarımızı geleceğe hazırladık” dedi.  "3 öğrencimizi bilim seferine dahil ettik"  Dünyanın en büyük uzay havacılık ve teknoloji festivali TEKNOFEST ile bu alanda ülke genelinde bir uyanışa vesile olduklarını söyleyen Erdoğan, TEKNOFEST’in bir teknoloji festivalinden öte bu ülkenin gençlerine özgüven aşıladığını, hayallerinin önüne kimsenin geçemeyeceğini gösterdiğinin altını çizdi. Bu yıl TEKNOFEST kapsamında düzenlenen yarışmalarda seçilen 3 öğrenciyi Antartika bilim seferine dahil ettiklerini belirten Erdoğan, ”Tam 60 yıldır bilim ve teknolojinin mihmandarlığını yapan milli araştırma kurumumuz TÜBİTAK’ı her alanda destekleyerek daha da güçlendirdik. TÜBİTAK akademik araştırma geliştirme destek programları kapsamında toplam 31 bin projeye destek sağladık. Bunlar için 68 milyar liranın üzerinde kaynak kullanıldı. Bilim insanı destekleri programı ile 270 bin bilim insanına toplam 17,8 milyar lira tutarında destek verdik. Bilim kültürünün toplumda yaygınlaştırılması amacıyla 2007’den bu yana 47 bin projeye toplam 4 milyar lira destek sağladık” açıklamasını yaptı.  "Bilim insanlarımıza sahip çıkacağız"  “Bilim ve kültür mirasımızın serpilmesine yönelik çalışmalarını yakından ve takdirle takip ettiğimiz TÜBA’ya sahip çıktık” diyen Erdoğan, ”Farklı alanlarda attığımız bu kritik adımlarla hamdolsun Türkiye’yi bilimsel araştırmalarda 21 yıl öncesine göre çok farklı bir noktaya taşıdık. İnanmak başarmanın yarısı olarak tarif edilir. İnancın olmadığı yerde başarıdan söz edilemez. Ödül takdim edeceğimiz bilim insanlarının başarılarını inancın ve azmin zaferi olarak gördüğümü özellikle belirtmek isterim. Her biriniz inandınız, terk döktünüz, fedakarlıkta bulundunuz, çalıştınız ve sonuçta kendi alanınızda çığır açan bilimsel çalışmalara imza attınız. Biz de devlet olarak bu zorlu süreçte sizleri desteklemeye gayret ettik. İnşallah bundan sonra da sizlere katkı sunmayı, imkanlarımızı sizler için kullanmayı sürdüreceğiz. Sizler Türkiye için, Türkiye Yüzyılı için, tüm insanlık için çalıştıkça hiç endişeniz olmasın biz de sizin gibi bilim insanlarımıza sahip çıkacağız. Sizlerin gayreti, birikimi, kabiliyeti ve ortaya koyacağı ürünlerle inşallah hedeflerimize daha emin adımlarla yürüyeceğiz. Burada bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Fikri ve ilmi boyutu eksik her mücadele yarım kalmaya mahkumdur. Şayet siyasi, ekonomik, diplomatik, askeri olarak tam bağımsız Türkiye hedefliyorsak bilimde, teknolojide, inovasyonda, bilimsel araştırmalarda da zirveyi hedeflemek mecburiyetindeyiz. Bunun için herkesin, yurt içi ve yurt dışında bulunan tüm yetişmiş insan kaynağımızın desteğine, katkısına ihtiyacımız vardır. Akademik ve bilimsel çalışmaların bir kısmını yurt dışında yapmış, orada bilgi ve tecrübe kazanmış bilim insanlarımızın ülkemize dönerek Türkiye’nin kalkınma mücadelesine destek vermeleri çok ama çok önemlidir. Devletimiz, mensubu olduğu milletine şükran borcunu ödemek isteyen tüm bilim insanlarının yanındadır, her zaman da yanında olacaktır” şeklinde konuştu.  "Tecrübesini ülkemizde değerlendirmek isteyenlerin sayısı artacak"  Uluslararası Lider ve Genç Araştırmacılar Programı'nın bu misyonu hakkıyla yerine getirdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, program kapsamında şimdiye kadar 199 lider bilim adamının ülkeye geldiğini aktardı. Erdoğan, ”Lider araştırmacılarımızın projelerinde 408’i doktora öğrencisi olmak üzere toplamda bin 250 öğrenci ve araştırmacı görev aldı. Ulusal lider araştırmalar programı ve ulusal genç liderler programı ile de 81 araştırmacıyı destekliyoruz. Bu projelerde doktora öğrencileri ağırlıklı olmak üzere 446 bursiyer görev alıyor. Sayıları giderek artan öncül AR-GE laboratuvarları da tersine beyin göçü konusunda önemli rol oynuyor. Hayallerini gerçekleştirme gayesiyle hareket eden tüm bilim insanlarına ülkemizin eşsiz fırsatlar sunduğunu görüyoruz. Türkiye’nin küresel rolü güçlendikçe inşallah ilmi birikimi ve tecrübesini ülkemizde değerlendirmek isteyenlerin sayısı artacaktır” dedi.  "Hepsi bu krizde sınıfta kaldı"  Erdoğan, ”Özellikle Gazze krizi sonrası Batı'nın prestijli üniversitelerinde yaşanan utanç verici süreci daha da hızlandıracağına inanıyorum. Gazze’de 7 Ekim'den beri çoğu çocuk ve kadın 21 binden fazla masum Filistinlinin hayatına mal olan İsrail vahşeti bir nevi turnusol işlevi görüyor. Kimin gerçekten insan hak ve onurunu savunduğu, kimin de bunların sadece istismarını yaptığı ayan beyan ortaya çıktı. Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden uluslararası basın kuruluşlarına, AB’den gazeteci örgütlerine ortada demokrasi havariliği yapan ne kadar kurum, kuruluş ve yapı varsa bu krizde hepsi sınıfta kaldı” dedi.  "Hitler’den ne farkı var?"  Büyük laflar eden, büyük bütçeler harcayan kurumların söz konusu İsrail ve İsrail’in zulümleri olunca içlerinin boş olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Saldırılar başlayalı tam 80 gün oldu. Gözlerimizin önünde 80 gün boyunca insanlığa ait tüm değerler kurşuna dizildi. Stadyumlarda İsrail’in Nazi kamplarını izledik değil mi, bu nasıl bir iştir? Hani Hitler’den garip garip bahsederlerdi, sizin Hitler’den ne farkınız var ya? Bunlar bize Hitler’i de aratacak. Bu Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok. Şu an itibarıyla Hitler bunun kadar zengin değildi. Bu Hitler'e göre daha zengin, Batı'dan alıyor desteği. ABD’den her türlü destek geliyor. Tüm bu desteklerle 20 bini aşkın Gazzeliyi öldürdüler. Mazlumların yanında olan ses Müslüman Türk’ün sesidir. Savaşta bile dokunulmaması gereken hastaneler, okullar, ibadethaneler, üniversiteler bombalandı” dedi.  "Almanya Hitler'in bedelini ödemeye devam ediyor"  Gazzeli bilim adamlarının aileleriyle birlikte şehit edildiğini belirten Erdoğan, ”Gazze'deki barbarlığı dünyaya duyurmaya çalışan 100’e yakın gazeteciyi katletti. Yalnızca 365 kilometrekare büyüklüğündeki dar bir alana hapsedilmiş 2,5 milyon insanın kıyıma uğramasını içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Türkiye gibi vicdan sahibi ülkelerin diplomatik alanda gösterdiği onca çabaya rağmen her gün yüzlerce kişinin öldürülmesine maalesef engel olamadık. Yaptığımız yardımlara, verdiğimiz mücadeleye, yürüttüğümüz temaslara rağmen bir Müslüman olarak, hepsinden önemlisi bir insan olarak kendi iç dünyamızda bu zulmü engelleyememenin mahcubiyetini yaşıyoruz. Milletimizin ve vicdan pusulası bozulmamış yüz milyonların Gazze halkıyla sergilediği dayanışmayı ise tarihe düşülmüş not olarak görüyoruz. Türkiye devleti ve milletiyle bu insanlık imtihanını vermenin gayretindedir. Bunda da tüm samimiyetini ortaya koyan bir Türkiye var. Tabii burada şunu da açık açık konuşmamız gerekiyor; sadece uluslararası örgütler değil, Batı'daki kelli felli üniversiteler de Gazze sınıfında maalesef iflas etmiştir. Gazze'deki üniversitelerin yerle yeksan edilmesi karşısında hiçbir tepki göstermediler. Uluslararası alanda ödül almış Filistinli bilim adamları ve akademisyenlerin hedef alınması karşısında seslerini yükseltemediler. Çok daha vahimi uluslararası üne sahip birçok eğitim kurumu, öğrenciler dahil İsrail'i eleştiren herkese yönelik cadı avı başlatılmıştır. Tıpkı 80 yıl önce Nazi Almanyası'nda olduğu gibi bugün de Gazze'deki zulme 'zulüm' diyebilme cesareti gösteren namuslu bilim insanları şantaja ve tehdide maruz bırakılmaktadır. Açık söylüyorum; bakın bugün Almanya hala Hitler'in bedelini ödemeye devam ediyor. Onun için Almanya'nın sesi çıkmıyor, başı öne eğik. Ama bizim kimseye borcumuz yok. Batı’nın borcu var. Borcu olduğu için ses çıkaramıyor” diye konuştu.   Bölücü terör örgütü PKK'nın ve Suriye'deki uzantılarının paçavralarına düşünce özgürlüğü bahanesiyle şehrin en merkezi meydanlarını açanların Filistin halkının sesi olmaya çalışanlara kan kusturmakta olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Düşünebiliyor musunuz sırf çocuk kadınların ve sivillerin haklarını savundukları için üniversite rektörleri sorgulanıyor, kongreye hesap vermek zorunda kalıyor. En küçük bir eleştiri, hukuk ve demokrasi sınırları içinde bile olsa en küçük bir eylem antisemitizm yaftası vurularak engelleniyor, hatta suç sayılıyor. Avrupa'sından Amerika'sına kadar özgürlüklerin beşiği denilen yerlerde faşizmin, baskının ve korku imparatorluğunun adeta kitabı yazılıyor. Gerçekten insanlık adına, demokrasi adına, fikir ve düşünce adına daha sonra utançla hatırlanacak günler yaşıyoruz. Buradan Sırf fikrini ifade ettiği, insanlık onurunu savunduğu için baskıya maruz kalan tüm bilim insanlarına çağrı yapıyorum: Türk üniversitelerinin kapıları sizlere sonuna kadar açıktır. Bilimsel çalışmalarınızı sürdürmeniz noktasında sizlere gereken desteği vermeye hazırız. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız TÜBİTAK ve diğer kurumlarımız sizlere yardımcı olmaktan çekinmeyecektir” dedi.  Programa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve çok sayıda davetli katıldı. Programda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır tarafından TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü tarafından tasarlanıp geliştirilen ve üretilen ilk yerli ve milli yüksek çözünürlüklü uydu olan İMECE'nin 1/12 ölçekli maketi ile TÜBİTAK Kutup Bilimleri Ansiklopedisi takdim edildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hain saldırı sonrası açıklama Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hain saldırı sonrası açıklama

Irak’ın kuzeyinde gerçekleşen hain saldırı ile ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Mehmetçiklerimizin kanı yerde kalmamış bölücü alçaklardan döktükleri kanın hesabı misliyle sorulmuştur ve sorulmaktadır. Pençe Harekatı bölgesi ile Suriye'nin kuzeyinde şimdiye kadar 12 terörist etkisiz hale getirilmiştir” dedi.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen Yüzyılın Dönüşümü İstanbul Programı'na katıldı. Programda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Sözlerimin hemen başında dün Irak'ın kuzeyinde bölücü hainler tarafından gerçekleştirilen saldırılarda şehit olan kahraman askerlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Yaralı Mehmetçiklerimize Mevla'dan acil şifalar temenni ediyorum. Şehitlerimizin ruhu şad mekanları cennet makamları ali olsun. Mehmetçiklerimizin kanı yerde kalmamış bölücü alçaklardan döktükleri kanın hesabı misliyle sorulmuştur ve sorulmaktadır. Pençe Harekatı bölgesi ile Suriye'nin kuzeyinde şimdiye kadar 12 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Terörü kaynağında kurutma bu stratejimizi uygulamayı son terörist bertaraf edilene kadar kararlılıkla sürdüreceğiz. Türkiye ne pahasına olursa olsun Irak'ın veya Suriye'nin kuzeyinde bir terör yapılanmasına müsaade etmeyecektir. Emperyalistlere taşeronluk yapan kiralık katil sürüleri ile mücadelemizden kesinlikle geri adım atmayacağız. Hem eli kanlı caniler hem de bölücü örgüte destek verenler bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını er yada geç anlayacaklardır. Sınırlarımız içinde ve dışında teröristlere nefes aldırmayan tüm güvenlik güçlerimize yüce Allah'tan muvaffakiyetler diliyorum. Rabbim kahraman askerlerimizi muzaffer eylesin diyorum” açıklamasında bulundu.  Yüzyılın Dönüşümü İstanbul Programı münasebetiyle sizlerle birlikte olmaktan memnuniyet duyduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bugün İstanbul'umuzu depreme hazırlama noktasında tarihi nitelikte adımları eş zamanlı olarak atmanın gururunu yaşıyoruz. Hatırlarsanız nisan ayında şehrimizin en acil ihtiyaçlarından olan kentsel dönüşüm ile ilgili özgün bir projeyi kamuoyumuz ile paylaşmıştık. Kentsel dönüşümde yarısı bizden adını verdiğimiz kampanyamıza İstanbullu kardeşlerimiz çok yoğun teveccüh gösterdi. Kampanyaya bugüne kadar 1 milyon 233 bin bağımsız bölüm için başvuru yapıldı. Yarısı bizden kampanyası ile toplamda 350 bin konutun dönüşümünü gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Kampanyamız kapsamında her bağımsız bölüm için toplamda 1,5 milyon liralık destek vereceğiz. Bunun 100 bin lirası kira desteği olmak üzere 800 bin lirası hibe, 700 bin lirası çok uygun şartlarda kredi şeklinde verilecektir. Kredilerin ödenmesi evler tamamlandıktan sonra başlayacak ve ilk yılı faizsiz olarak tahsil edilecektir. Kalan yıllarda kredi maliyet oranı TÜFE'nin yarısı kadar olacak. Vatandaşımız alacağı bu 1,5 milyon liralık destekle inşallah evini yapacak, yeni yuvasında güvenli, huzurlu, mutlu bir şekilde oturacaktır. Kampanyamıza başvurup yüzde 100 anlaşmaya varan bağımsız bölüm sayısı 71 bini aştı. Yine başvuru yapıp yüzde 50 ve üzerinde mutabakat oluşan bağımsız bölüm sayısı ise 158 bine ulaştı. Bu insanlarımızla aralarındaki pürüzleri giderip anlaşma sağlayabilirse kampanyadan faydalanma imkanına kavuşacaklardır. Marmara Kentsel Dönüşüm Hizmet Ofisi'ne canlı bağlanarak 100 binadaki 500 insanımızla ilk sözleşmelerini imzalayacağız. Böylelikle toplamda 350 bin konutu dönüştürmeyi amaçlayan yarısı bizden kampanyasını bismillah diyerek fiilen başlatmış olacağız. Kampanyamızın İstanbul'umuza ve İstanbullu kardeşlerimize şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” ifadesinde bulundu.  Bugün atılacağı bir diğer kritik adımın İstanbul Kentsel Dönüşüm Yıkım Programı'nın başlatılması olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şehrimizdeki kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında toplam 17 yapıda yer alan 261 bağımsız bölümün yıkımını gerçekleştireceğiz. Bugün ayrıca Bağcılar'da 371, Gaziosmanpaşa'da bin 96, Tuzla'da 3 farklı noktada bin 570 olmak üzere toplam 3 bin 37 konutun temellerini atıyoruz. Dolayısıyla bugünkü programımızla imza, yıkım ve yapım dahil tüm aşamalarıyla İstanbul'da Yüzyılın Dönüşümü Projemize start veriyoruz. Bu projelerde emeği geçen tüm bakanlarımızı ve ilgili kurumlarımızı canı gönülden tebrik ediyorum. Buradan özellikle yüzde 50 oranlarında anlaşma sağlamış vatandaşlarımı henüz evet dememiş komşularını da ikna etmek suretiyle bir an evvel yarısı bizden kampanyasında yer almaya davet ediyorum” dedi.  6 Şubat'ta yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli şiddetli sarsıntılar miller olarak bize deprem gerçeğini tekrar hatırlattığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “50 binden fazla canımızı toprağa verdiğimiz 11 ilimizdeki 14 milyon insanımızı doğrudan etkileyen böylesine büyük bir afetten sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olması düşünülemez. Devlet ve vatandaş olarak deprem konusunu önceliklerimizin en başına almamız gerekiyor. Nitekim yakın zamanda Marmara Bölgemizde meydana gelen depremler çalışmalarımızı daha da hızlandırmamız gerektiğini gösteriyor. Burada bir hususa özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim. Depreme karşı hazırlık yapmak bizim için tercihten öte zorunluluktur. Çünkü coğrafi olarak biz depremle burun buruna yaşayan bir ülkeyiz. Ülkemiz topraklarının yüzde 66'sı nüfusumuzun ise yüzde 71'i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Son bir asırda 6 ve üzeri büyüklükte 230'dan fazla depreme maruz kaldık. Bu depremlerde 130 bini aşkın kardeşimiz vefat etti. Sadece insani açıdan değil, ekonomik açıdan da çok ağır bedeller ödedik. 17 Ağustos Marmara depreminin ekonomimiz üzerindeki menfi etkilerini yıllarca hissettik. Son olarak 6 Şubat depremlerinin Türk ekonomisine maliyeti 104 milyar dolardan fazladır. Her deprem sonrasında madden ve manen toparlanmak için yıllarımızı harcadık. Bunlar depremin mali yüküdür. Toprak altında yitirdiklerimizin kalbimizde açtığı yaralar ise muhtemelen hiç kapanmayacaktır. Yarım kalan umutlar, enkaza dönen evlerin hafızalarda bıraktığı tortular, özellikle depremzedelerimizin yüreğini yakmaya devam edecek. Hal böyle iken hiçbirimizin depremi hafife alma, deprem gerçeğine gözlerini kapama gibi bir lüksü olamaz. Bu topraklarda yaşamaya devam edeceksek ki biz buna inanıyoruz. Böyle deprem riskini bir an olsun aklımızdan çıkaramayız. Bunu unutmak demek Allah korusun 17 Ağustos ve 6 Şubat benzeri felaketlerle yeniden karşılaşmak demektir. Teşhisi doğru koymak tedavinin yarısıdır. Sorunla yüzleşmek kabullenmek çözümün ilk adımıdır” dedi.  Depremle mücadeleyi önce zihinlerde başlatmamız gerektiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Deprem değil çürük, sağlıksız, dayanıksız bina öldürür ilkesini tamamen özümsemeden hiçbir yere varamayız. Tartışmasız bir şekilde Türkiye'nin birincil meselesi yapı stokunun süratle yenilenmesidir. Bu sebeple başta İstanbul olmak üzere 81 vilayetimize yapacağımız en büyük iyiliğin kentsel dönüşüm hamleleri olduğuna inanıyoruz. Aynı şekilde bu çabaları dinamitleyenler de ülkeye ve millete ihanet ediyor demektir. Bunu sadece biz değil esas rakamlar söylüyor. Bakınız burada sizlere ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarıma fikir vermesi için bazı istatistikleri paylaşmak arzusundayım. Türkiye genelinde 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm bulunuyor. Bunların 6 milyonu şu anda risk altında. 2 milyonun ise acilen dönüşmesi lazım. Bu gerçeklerin ışığında göreve geldiğimiz andan itibaren bu meseleye özel önem ve öncelik verdik. 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkardık. Toplam 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Kentsel dönüşüm çalışmaları için 480 milyar liralık kaynak harcadık. 400 bin bağımsız bölümün dönüşümü halen devam ediyor. TOKİ başkanlığımız vasıtasıyla 1 milyon 300 binden fazla konut ürettik. Milyonlarca vatandaşımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılardan kurtararak modern, güvenilir, dayanıklı yuvalarına kavuşturduk. Yalnızca kentsel dönüşüm ve sosyal konut projeleri ile 13 milyonu aşkın insanımızın hayatına dokunduk” şeklinde konuştu.  Bilhassa 6 Şubat depremlerinde TOKİ'nin depreme karşı mücadelede ne kadar hayati, ne kadar kritik bir rol oynadığı ortaya çıktığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yıllardır CHP zihniyetinin acımasızca eleştirdiği TOKİ binalarımız tekniği ve inşaatı ile deprem imtihanını alnının akıyla vermiştir. TOKİ'miz tarafından yapılan binalarda hamdolsun hiçbir sıkıntı, hiçbir can kaybı yaşanmadı. Muhalefete ve medyadaki kalemşörlerine rağmen TOKİ'mize böyle bir misyon yükleyerek milyonlarca konut ürettiğimiz için bugün hamdediyoruz. İnşallah bundan sonra da TOKİ'nin lokomotifliğinde Türkiye'nin konut stokunu yenilemeye devam edeceğiz” dedi.  Kentsel dönüşüm ihtiyacının had safhada olduğu illerimizin başında hiç şüphesiz İstanbul’un olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul'da 6 milyon konut ve 1,5 milyon ticari alandan oluşan toplam 7,5 milyon bağımsız bölüm yer alıyor. Bunların 600 bini süratle dönüştürülmek zorunda. Şehrimizde 2012 yılından itibaren 800 bin bağımsız bölümün dönüşümünü gerçekleştirdik. 170 bin 941 bağımsız bölümün dönüşümü ise devam etmektedir. İstanbul genelinde yürütülen kentsel dönüşüm çalışmaları için toplamda 128 milyar lira tutarında kaynak kullandık. Hedefimiz 5 yıl içerisinde İstanbul'da 600 bini acilen olmak üzere toplam 1,5 milyon riskli bağımsız bölümü dönüştürmektir. Bu amaçla alanında uzman isimlerin görüşünü de alarak kapsamlı bir yol haritası hazırladık. Bu yol haritasının ana başlıklarından birini mevzuatta yapılması gereken düzenlemeler teşkil ediyor. Kısa süre önce yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Kanunu ile hızlı dönüşüm için gereken hukuki zemini oluşturduk. Yasa ile ilgili muhalefetin gündeme getirdiği iddialar tamamen safsatadır. Tamamen bühtandan ibarettir. CHP ve aynı zihniyete sahip çevreler her zaman olduğu gibi iş yapmanın değil yine takoz koymanın, hizmeti engellemenin peşindeler. Çünkü kanunla ne vatandaşın evine el konulması, ne insanımızın mülkiyet hakkının ihlal edilmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Düzenlemenin yegane amacı keyfi sebeplerle tıkanan kentsel dönüşüm sürecini çabuklaştırmak, bu meseleye süratle çözüm bulmaktır. Buradan bir kez daha vatandaşlarımızı muhalefetin ve marjinal örgütlerin yalanlarına itibar etmemeye çağırıyorum. Ülkenin ve milletin hayrına olan her işe saldırmaktan başka hiçbir vasıfları olmayan bu çapsızların kentsel dönüşüm meselesini rantsal dönüşüm yalanı ile sabote etmesine kesinlikle izin veremeyiz” diye konuştu.  Yarısı bizden kampanyası ile 350 bin konutun dönüşümünü sağlayacaklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Yol haritamızın bir diğer başlığı şehrimizdeki rezerv alanlardır. İstanbul'da belirlenen rezerv alanlara 400 bin konut inşa ederek dönüşüm çalışmalarını hızlandıracağız. Bugün ilk sözleşmelerini imzaladığımız Yarısı Bizden Kampanyası ile 350 bin konutun dönüşümünü sağlayacağız. Bunlara ilaveten ilimiz genelinde 100 bin sosyal konut inşa edeceğiz. Kentsel dönüşüm seferberliğimiz sayesinde elbette vatandaşlarımızın da desteği ile inşallah şehrimizin çehresini tamamen değiştireceğiz. Zihninde soru işaretleri, kalbinde tereddüt olan her bir kardeşimizi güvenli, modern, estetik ve yaşanabilir evlere mutlaka kavuşturacağız” dedi.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizi parti, ittifak ve hükümet olarak rakiplerimizden ayıran temel vasfımız ülkeye ve millete hizmet aşkıyla viran olmamızdır. Hangi görüşten, kökenden, gelir gurubundan olursa olsun milletimizin derdi bizim derdimiz, bizim meselemizdir. Sadece bize oy verenlerin değil 85 milyonun tamamının sorumluluğunu yüreğimizde hissediyoruz. Aziz milletimizin teveccühü ile geldiğimiz tüm makamları siyasi sıçrama tahtası olarak değil ülkemize hizmet etme vasıtası olarak gördük. 40 yılı aşan siyasi hayatımızın hiçbir safhasında şov peşinde koşmadık, millete karşı görevlerimizi en güzel şekilde ifa etmeye çalıştık. İnsanımızın da bizim bu gayretlerimizi görmüş olması işte bizi 20 yıldır bu makamda tutmasını sağlamıştır. Benim milletim bizim çabalarımızı takdir etti, samimiyetimize inandı, bize ve hükümetimize inandı ve itimat etti. Bu güvenin bir neticesi olarak son 21 yılda girdiğimiz 17 seçimin hepsinde milletimiz bizden desteğini, duasını asla esirgemedi. Şimdi ne kaldı? Şurada 3,5 ay kaldı. 3,5 ay gece gündüz mütevazi olarak kapı kapı dolaşmak suretiyle ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları olarak yol yürümeye var mıyız? Yeniden İstanbul diyor muyuz? Milletimizin tüm kesimleri ile aramızda kurulan bu gönül bağını siyasetteki en büyük sermayemiz olarak görüyoruz. Önümüzdeki dönemde karşılıklı güvene dayanan bu ilişkiyi inşallah daha da güçlendireceğiz. Başkaları gibi meydanlarda bol keseden atıp tutup göreve gelince bunları unutanlardan, verdiği sözlerin üzerine beton dökenlerden olmayacağız. Yerel yönetimle merkezi hükümet arasındaki vizyon, ufak, ideal ve inanç birlikteliğinin önemini hepimiz çok iyi biliyoruz. Vatandaşa hizmet etmek yerine farklı hayallere kapılan fırsat buldukça belediyeye uğrayan zihni ve kalbi sürekli başka yerlerde olan idarecilerin şehirlerini çok kısa sürede nasıl geriye götürdüklerini 2019 yılında el değiştiren belediyelerde çok acı bir şekilde hep beraber tecrübe ettik. Özellikle Fatih'in emaneti bu güzel şehrin son 5 yılının temel atmama törenleri ile engelleniyoruz yalanlarıyla nasıl heba edildiğinin, nasıl boşa harcandığının hepimiz şahidiyiz. Bunun için 31 Mart seçimleri çok önemli. İstanbul'un hizmet ve eser hasretinin dinmesi için 31 Mart kritik bir eşik. İnşallah 31 Mart'ta İstanbul'un fetret devrini kapatacak irtifa kaybına son verecek, hak ettiği hizmetlerle yeniden buluşmasını sağlayacağız” ifadelerini kullandı.  31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçim öncesi İstanbul adayını yakında açıklayacaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul'a kendini vakfedecek, İstanbul'dan başka hiçbir şeyi gözü görmeyecek, İstanbul'u payidar etmekten başka bir hedefi olmayacak, İstanbul'u emanet bilip ona layıkıyla sahip çıkacak, tüm kalbi ile bu şehri sevecek, bu şehrin insanlarını kucaklayacak hasılı Fatih'in yadigarı olan aziz İstanbul'la şehremini yapmayı en büyük şeref payesi bilecek adayımızı yakında açıklayacağız. Ardından yeniden İstanbul hedefiyle inşallah hep beraber yola revam olacağız. Hiçbir insanımızı ötekileştirmeden kimseye hor, hoyrat davranmadan, kimseyi ayırmadan, ayrımcılık yapmadan milletimizin tüm fertlerini birleştirmek, bütünleştirmek, kardeşlik hukukunu yüceltmek için sabırla, tevazu ile ve kararlılıkla 31 Mart akşamına kadar çalışacağız” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunan basınına konuştu: “Siz bizi tehdit etmedikçe biz de sizi tehdit etmiyoru Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunan basınına konuştu: “Siz bizi tehdit etmedikçe biz de sizi tehdit etmiyoru

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atina ziyareti öncesinde Yunan Kathimerini gazetesine konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarın Atina'ya planlanan ziyareti öncesinde Türk-Yunan ilişkilerine dair soruları yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın kıymetli bir üyesi" ifadelerini kullandı. Sözlerine Türkiye ve Yunanistan'ın iki komşu ülke olduğunu vurgulayarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki günlerde “Türk-Yunan ilişkilerinde yeni sayfa” ve “kazan kazan formülüne” dair yaptığı açıklamalara ilişkin şunları söyledi: "Aynı coğrafyayı, aynı denizi paylaşıyoruz. Aynı havayı soluyoruz. Geçmişimiz itibarıyla iç içeyiz. Aramızda henüz çözüme kavuşturamadığımız pek çok mesele bulunuyor iki ülke olarak. Bunun farkındayız. Ancak bu sorunların gerginliğe vesile olmasına, hükümetlerimiz ve halklarımız arasında anlaşmazlıklara yol açmasına izin verip vermemek bizim elimizdedir. İşte ben bu manada ilişkilerimizde ‘yeni bir sayfadan’, ‘kazan-kazan’ ilkesinden bahsettim. ‘Kazan-kazan’ anlayışı zaten Türkiye'nin uluslararası ilişkilere, diplomasiye yaklaşımının temelinde yatıyor.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, uyuşmazlıkların diyalog yoluyla ele alınması ve ortak paydada buluşulması halinde herkesin kazançlı çıkacağını vurgulayarak, Türkiye ile Yunanistan'ın son dönemde ilişkilerini bu anlayış çerçevesinde şekillendirme yönünde gayet iyi bir ivme yakaladığını kaydetti. Uzun süredir işlemeyen ikili mekanizmaların yeniden canlandırıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Diyalog kanallarımız her seviyede açık ve işliyor. Karşılıklı ziyaret trafiğimiz yoğun. Ülkelerimiz ve bölgemiz açısından önemli pek çok alanda iş birliğimizi karşılıklı güven temelinde geliştirme irademiz mevcut. Şimdi ise her iki tarafın üzerine düşen bu anlayışı pekiştirmek, kurumsal hale getirmek ve ilerletmektir. Sayın (Yunanistan Başbakanı Kiryakos) Miçotakis'in de aynı iradeye sahip olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ortak niyetin yarın Atina'da imzalanması planlanan dostane ilişkiler ve iyi komşuluk konulu bildirge sayesinde tüm açıklığıyla kayda geçeceğini ifade etti. “Tüm ülkeler gibi bizim de düşmana değil, dosta ihtiyacımız var” Türkiye'nin komşu Yunanistan'ı hiçbir zaman düşman, hasım olarak görmediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tüm ülkeler gibi bizim de düşmana değil, dosta ihtiyacımız var. Sık sık söylüyorum, başta Yunanistan olmak üzere komşularımızla aşılamayacak hiçbir sorunumuz olmadığı inancındayız. Bence son dönemde değişen Yunanistan tarafının bize yönelik bakış açısını gözden geçirmiş olması, uzatılan dostluk elini asla geri çevirmeyen bir millet olduğumuzu anlamaya başlamasıdır. Halkımızın güvenliğine, toprak bütünlüğümüze, milli çıkarlarımıza göz dikenlere nasıl her zaman tereddüt etmeksizin gerekli tepkiyi veriyorsak, iş birliği ve dostluğun ilerletilmesine de her zaman açığız” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Miçotakis'in bunu anladığını ve Türkiye'nin Yunanistan ile arasındaki sorunların aşılması ve ilişkilerin ileriye götürülmesini samimi şekilde arzu ettiğini görebildiğine inandığını kaydetti. Miçotakis'te de Türkiye'dekine benzer bir yaklaşım gözlemlemekten memnun olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sayın Miçotakis'e ne söyleyeceğimi sordunuz. Kendisine şunu söyleyeceğim: Kiryakos, dostum, siz bizi tehdit etmedikçe biz de sizi tehdit etmiyoruz. Gel iki ülke arasındaki güveni sağlamlaştıralım. Ekonomi, ticaret, ulaştırma, enerji, sağlık, teknoloji, eğitim, gençlik, her alanda ikili iş birliğini artıralım. Ülkelerimizdeki tarihi ve kültürel varlıklara karşılıklı olarak gerekli itina ve ihtimamı gösterelim. Ege meseleleri olsun, düzensiz göçle ortak mücadele olsun, Yunanistan'daki Türk azınlığın devam eden sorunları olsun, karşılıklı iyi niyet temelinde diyalog yoluyla çözemeyeceğimiz bir problem yoktur” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl iki ülkede yapılan seçimlerde her iki hükümete de güçlü bir halk desteği verildiğine işaret ederek, "Bu destekle hem biz hem de Sayın Miçotakis güçlü ve yapıcı adımlar atabilecek konumdayız" diye konuştu. "Sorunlar diyalog ve iyi niyet çerçevesinde çözülebilir" Diyalog ve iyi niyet çerçevesinde sorunların çözüleceğine inandığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Tabii bu arada kıta sahanlığının yanında pek çok sorunumuz var. Bunları paket halinde bir bütün olarak ele almalıyız. Meselelere seçici yaklaşıp bazılarını konuşup, bazılarını konuşmamak doğru bir yaklaşım değil. Çünkü hepsi birbirleriyle bağlantılı. Uluslararası yargıya gittiğimizde geride hiçbir sorun bırakmamalıyız. Ama her şeyden önce tüm sorunlarımızı cesur bir şekilde konuşmalı, kamuoylarımızı doğru bir şekilde yönlendirmeliyiz. Burada sorun çözme irademiz son derece belirleyici olacaktır. Bizim bu irademiz güçlüdür. Çevremizde yaşanan anlaşmazlıkların çözülmesi için gösterdiğimiz gayrete ve mesafe alma kabiliyetimize baktığınızda Türkiye'nin meseleleri barışçıl yollarla ortadan kaldırma anlayışını ve potansiyelini görebilirsiniz.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin samimiyeti ve çağrısının açık olduğunu belirterek, Yunanistan'ın da dış müdahalelere kapalı benzer bir yaklaşım ortaya koyması halinde her iki ülke için de huzurlu bir gelecek inşa etme yolunda iyi bir başlangıç yapılabileceğine inandığını kaydetti. "Yunanistan Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın kıymetli bir üyesi" Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunan basınına birçok kez yansıyan "Bir gece ansızın gelebiliriz" şeklindeki sözlerine ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı: "Ancak bizi tehdit edenler bizden çekinmelidir. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör unsurlarına karşı 'bir gece ansızın geliriz' dedik ve gereğini yaptık. Terör yuvalarını başlarına yıktık ve yıkacağız. Toprak bütünlüğümüze, birliğimize ve beraberliğimize el uzatanların bizden göreceği karşılık her zaman bu olmuştur ve bundan sonra da bu değişmeyecektir. Vatanımızı savunmak, milletimizin huzurunu korumak en doğal hakkımızdır ve tüm terör odaklarına karşı da bu hakkımızı sonuna kadar kullanmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır." Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan'ın Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın (NATO) kıymetli bir üyesi olduğuna dikkati çekerek, "Ayrıca komşuyuz, komşu olarak kalacağız. Birbirimizin haklarına ve hayati çıkarlarına karşılıklı olarak saygı göstermeliyiz. Bizim dostluk elimizi uzattığımızda ne kadar kucaklayıcı olduğumuzu yüzyıllarca birlikte yaşadığımız Yunan halkı iyi bilir. Bizim kültürümüzdeki hoşgörüyü ve samimiyeti çok yakından tanırlar. Karşılıklı anlayış temelinde ilişkilerimizi ilerletmek ve bu coğrafyada barış içinde yaşamak istiyoruz. Bunu ifade ettiğimizde laf olsun diye söylemediğimizi de defalarca ispat etmiş bir ülkeyiz. Batı medyası bu sözlerimi çarpıtma gayreti içindedir" dedi. Enerji alanında iş birliği Ege ve Doğu Akdeniz'de enerji rezervlerinin olup olmamasının kendisinin kişisel kanaatinden öte bilimsel araştırmalar sonucunda tespit edilebilen bir husus olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda umut verici çalışmalar yapıldığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz ve Ege'nin doğal kaynaklar açısından zengin bir havza olduğuna işaret ederek, mevcut uluslararası konjonktürde enerji güvenliğinin sağlanmasının ve muhafazasının stratejik açıdan elzem bir konu hâline geldiğini ifade etti. Bu manada özellikle Akdeniz'de iş birliği potansiyeli ve imkânları olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir iş birliği potansiyelinin değerlendirilmesinin hem bölge ülkelerinin enerji güvenliğine hem de siyasi meselelerin çözümüne katkıda bulunabileceğini kaydetti. Buradaki potansiyelin siyasi açıdan suiistimal edilmeye çalışılmasının bu kaynakların kullanılamaması riskini de beraberinde getireceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: "Biz enerjinin tüm ülkeler ve toplumlar arasında iş birliği ve ortak kazanım unsuru olduğunu düşünüyoruz. Uyuşmazlıkları diyalog yoluyla çözmek istiyoruz. İş birliğini tercih ediyoruz ve buna hazırız. Bu nedenle daha önce iki defa kapsayıcı nitelikte Doğu Akdeniz'deki fırsatlar için konferans düzenlenmesini önermiştim. Maalesef başta AB buna sessiz kaldı. Sessiz kalmak sorunları çözmüyor. Keza Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ada'da kapsamlı çözüme kadar rezervlerin ortak işletimi ve gelir paylaşımını önerdi ve biz de bu öneriyi destekliyoruz. Bölgede başka ülkeler de bu yönde ilerlerken, Ada'daki iki taraf neden iş birliği yapamasın? Ege'de de iş birliği yapabileceğimiz pek çok konu var. Her şey halklarımızın ve sonraki nesillerimizin huzur ve refahı için." "Ayasofya Camii barış ve hoşgörünün sembolü olarak tüm din ve inançtan ziyaretçilere açık olmaya devam edecektir" Cumhurbaşkanı Erdoğan, farklı kültürleri hoşgörü ile sahiplenme temeli üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin hem vakıf müesseselerini hem de bunların hak ve hukukunu geleceğe taşıyan bir sistemi etkin şekilde sürdürdüğünü belirterek, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'ne ait vakıf statüsünün bugün de korunmakta ve geçerli olduğuna işaret etti. Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmet Vakfı'nın mülkiyetinde bulunduğunu ve ilgili Danıştay kararıyla esasen vakfedilme amacına uygun olarak kullanıldığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'nin maddi ve manevi yönlerden yapısal bütünlüğünün bozulamayacağının, ikonografik ve her türlü plastik sanat unsurlarının eksiltilemeyeceğinin ve korunacağının, her vakıf kurumu gibi dokunulmazlık imtiyazına sahip Ayasofya Vakfı'nın hukuki belgesi olan vakıf senedinde güvence altına alındığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu mümtaz mabedi insanlık tarihinin nadiren göreceği bir titizlik ve saygıyla koruyor, tüm insanlığın bu muhteşem anıttan maddi ve manevi şekilde yararlanmasına olanak sağlıyoruz. Son 570 yıllık uygulama ve koruma çabaları da devletimizin konuya tarihin her katmanında ne kadar titizlikle yaklaştığının tescilidir. Şimdi ise Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'nde Mimar Sinan döneminde yapılan koruma çalışmalarından sonra bütüncül olarak en büyük çalışmayı başlattık. Ayasofya Camii barış ve hoşgörünün sembolü olarak tüm din ve inançtan ziyaretçilere açık olmaya devam edecektir" dedi. Heybeliada Ruhban Okulu Anayasa Mahkemesi'nin 1971'de aldığı bir kararla ülke genelindeki tüm özel yüksekokulların devletleştirilmiş olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kararın sadece Heybeliada Ruhban Okulu'nu değil, Türkiye'deki tüm özel yükseköğretim kurumlarını kapsadığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ruhban Okulu'nun devredilebileceği bir resmi yükseköğretim kuruluşunun bulunmaması nedeniyle hukuki temelini yitirdiğini ve faaliyetlerin durduğunu belirterek, "Esasen günümüzde Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılabilmesi ancak kapsamlı mevzuat değişiklikleri sonucunda mümkün olabilir. Öte yandan Fener Rum Patrikhanesi de Ruhban Okulu'nun YÖK mevzuatına tabi olarak bir devlet üniversitesi bünyesinde öğrenime yeniden başlamasına olumlu yaklaşmamıştır" ifadelerini kullandı. "Düzensiz göç ortak bir sınamadır ve ortak çabalar gerektirmektedir" Gerek yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, gerek farklı kaygılar nedeniyle dünya genelinde göç hareketlerinde ciddi artış gözlemlendiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Maalesef, insanların bu arayışlarından çıkar sağlayarak, ciddi gelirler elde eden suç yapıları da hızla artıyor. Bu durum, her zaman söylemiş olduğumuz üzere devletlerin tek başına üstesinden gelebilecekleri bir mesele değil. Neticede düzensiz göç ortak bir sınamadır ve ortak çabalar gerektirmektedir. Tabiatıyla ülke olarak düzensiz göçle mücadelemize yoğun çabalarımızla devam ediyoruz." Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye destek olmasının önem arz ettiğini belirterek, sonuç itibarıyla eşit yük ve sorumluluk paylaşımını öngören, daha kaynakta iken göçü engellemeye yönelik ortak adımlar atılmasının şart olduğunu kaydetti. Bunu sadece Türkiye ve Yunanistan arasındaki iş birliği ya da Ege'deki göç hareketlilikleriyle sınırlandırmamak gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm uluslararası toplumun dahline ihtiyaç duyulan son derece geniş çaplı bir mücadelenin gerekli olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz bu konuda samimi şekilde iş birliğine her zaman açık olduk, olmaya da devam ediyoruz. Kaldı ki göç meselesi savaşlar sona erse bile dünya gündeminden kalkmayacak bir sorun alanı. Küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından birinin de iklim göçleri olduğu ve gelecekte bunun artacağı öngörüleri mevcut. Dolayısıyla bu soruna kalıcı çözümler, işleyen mekanizmalar üretmek zorundayız. Bütüncül bir yaklaşımla bu konuda kafa yormalı ve sorun çözücü formülleri konuşabilmeliyiz" dedi. "Biz, uluslararası ilişkilerde daima hakkaniyetin, adaletin ve vicdanın sesi olageldik" Türkiye'nin NATO'ya Yunanistan'la birlikte 71 yıl önce girdiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batılı veya Avrupalı olmanın kriterinin Avrupa Birliği mensubiyeti olmadığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin AB'yle de 1963 yılına dayanan ilişkileri çerçevesinde aynı Gümrük Birliği içinde bulunan, adaylık statüsünü taşıyan bir ülke olduğuna işaret ederek, bu doğrultuda Türkiye'nin demokratik yapısıyla ve savunduğu değerlerle AB ve NATO üyesi ülkelerle ortak paydasının son derece geniş olduğunu belirtti. Türkiye'nin BM ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batılı olarak adlandırılan birçok uluslararası teşkilatın da kurucu üyesi olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, uluslararası ilişkilerde daima hakkaniyetin, adaletin ve vicdanın sesi olageldik. Uluslararası gelişmelerde rehber edindiğimiz bu anlayış doğrultusunda tarihin doğru tarafında yer almak başlıca hedefimizdir" diye konuştu. "Biz Gazze'deki soykırıma karşı çıkarak Batı toplumunun temel değerlerini de savunuyoruz" Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Filistin halkının uğradığı haksızlıklar ve insanlık dışı muamele karşısında ortaya koyduğu tepki ve uluslararası hukuku, uluslararası insancıl hukuku ve insan hakları hukukunu açıkça ihlal eden eylemleri nedeniyle İsrail'i eleştirmekten kaçınmamasının bu hedefin tabii bir gereği olduğunu ifade etti. Bugün pek çok Batılı ülkenin de giderek benzer tutumlar ortaya koymaya başladığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Filistin bağlamında bu şekilde ahlaki bir sorumluluğu yerine getirmesinin "Batıya ait bulunup bulunmamakla" sorgulanmasının söz konusu olamayacağını kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin yönelim ve aidiyetinin tartışılmasından ziyade asıl sorgulanması gerekenin bazı Batılı ülkelerin kuvvetle savundukları değerleri bazen hiçe sayabilmesi olduğunu belirterek şunları kaydetti: "Gazze'de yaşanan vahşete sessiz kalınması bunun en canlı örneğidir. Aslında biz Gazze'deki soykırıma karşı çıkarak Batı toplumunun temel değerlerini de savunuyoruz. Gazze'de kundaktaki bebeklerden tutun her yaşta insanın temel hakları çiğneniyor. İnsan haklarının göz göre göre yok edilmesine sessiz kalınması, insanların mülkiyet haklarının hiçe sayılarak evlerine, topraklarına sistematik bir biçimde el konulması, Filistinlilerin geleceklerini tayin haklarının ellerinden alınması Batı medeniyetinin değerlerinin neresinde kalıyor? Hastanelerin bombalanması, okulların, mülteci kamplarının, pazar yerlerinin vurulması ve sivillerin öldürülmesi Batı değerlerine uygun mudur? Gazze’deki insanlara 'güneye gidin' deyip oraya yönelenlerin üzerlerine bomba yağdırılması, Batı'nın benimsediği bir durum mudur? Şimdi soruyorum, tüm bunlara bile isteye sessiz kalan ülkeler mi yoksa Türkiye mi Batı'ya ait?"

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.