SON DAKİKA
Hava Durumu

# Beslenme

YENİŞEHİR YÖREM - Beslenme haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Beslenme haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğal besinlerle kolesterolü düşürmek mümkün mü? Haber

Doğal besinlerle kolesterolü düşürmek mümkün mü?

Kalp damar hastalıkları, dünya genelinde sağlığın sürdürülmesi açısından ciddi risk faktörü haline geldi. Bu alanda yapılan araştırmalar, beslenmenin kalp damar sağlığı ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koydu. Özellikle fonksiyonel doğal besinler, polifenol, fitosterol ve diyet lifi içerikleri sayesinde antioksidan, pıhtılaşmayı önleyici ve damar genişletici etkileri ile kardiyovasküler hastalıklarda koruyucu olduğunu belirten Özel Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, konu hakkında önemli bilgiler paylaştı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Bitki sterol ve stanolleri ve yüksek posa içeriği plazma kolesterol ve LDL kolesterolünü düşürücü etkisi gösterir. Özellikle kabak, brokoli ve soğan gibi besinler bitki sterolleri açısından zengindir. Fasulyegiller, içerdiği aktif bileşenler ve yüksek posa içeriği sayesinde kolesterol düşürücü etkisi bulunmaktadır. Bazı çalışmalarda özellikle GDO içermeyen soya fasulyesinin fitoöstrojenik etkisi ve protein içeriğiyle kardiyovasküler riski azalttığı belirlenmiştir. Ahududu, böğürtlen, karadut, kuşburnu ve yaban mersini gibi polifenollerce zengin besinlerdir. Kuersetin ve kateşin içeriğiyle antioksidan etkileri oldukça yüksek olan bu besinler kalp damar hastalıkları riskini azaltır. Elma polifenolleri ve pektin içeriği yüksek kolesterolü düşürücü etki gösterir. Yulaf, çözünen lif ve beta-glukan içeriği ile safra asidi emilimini azaltarak kolesterol düşürücü etki gösterir" diye konuştu. Sarımsak, allicin aktif bileşiği sayesinde antihiperkolesterolemik etki göstermekte olduğunu ifade eden Güngör, "Çay yüksek düzeyde polifenol içerir. Siyah çay teaflavinden, yeşil çay ise kateşinlerden zengindir. Yapılan çalışmalarda siyah çay, LDL kolesterolü ve sistolik kan basıncını anlamlı düzeyde düşürmektedir. Yeşil çayın ise total kolesterolü, LDL kolesterolü, sistolik ve diyastolik kan basıncını anlamlı düzeyde düşürdüğü belirlenmiştir. Özellikle zeytinyağı ve susam yağı fitosterol içeriğinden zengin olması sebebiyle kan kolesterolünü düşürücü etki gösterir. Sızma zeytinyağı yüksek ısıya maruz bırakılmadan sebze yemekleri ve salatalarda, susam ise uzun süre kavrulmamış şekilde hazırlanarak tahin şeklinde tüketilmelidir. Kakao, kateşin ve epikateşin gibi flavanoid içeriğinden zengindir. Ancak kakaodaki polifenol miktarı işlendikçe azalmaktadır. Kakaonun kalp koruyucu etkisinden faydalanmak için işlenmemiş ya da toz halinde tüketilmelidir. Bazı çalışmalarda haftada en az 1 kere 50 gram çikolata kakao oranı yüksek, şeker oranı düşük tüketiminin kardiyovasküler hastalık riskini azalttığı bulunmuştur. Zerdeçal, kurkuminoid içeriğiyle trigliserit düşürücü etki göstermektedir. Bazı çalışmalarda bu bileşenin kan lipit profilini iyileştirdiği ve kolesterol düşürücü etki gösterdiği belirtilmiştir" dedi.

Kış aylarında hasta olmayı istemeyenler bu habere dikkat! İşte beslenmenin altın kuralları Haber

Kış aylarında hasta olmayı istemeyenler bu habere dikkat! İşte beslenmenin altın kuralları

Kış mevsimde kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve gecelerin uzaması sebebiyle fiziksel aktivitenin azaldığını ve hareketsiz geçirilen zamanın da arttığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Atıştırmalık tüketimine yönelim ile yağlı ve şekerli besin tercihlerinin artması sebebiyle vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler olabilmektedir. Bu sebeple birçok kronik hastalığa sebep olan vücutta fazla yağ birikimi olarak adlandırılan 'obezite' artmaktadır. Ancak sağlıklı hayatı sürdürülmesi için mevsimine uygun sağlıklı beslenme ile ideal kilonun korunması önemlidir. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak gerekir. Günde en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı, açık çay gibi içecekler tercih edilmelidir" dedi. Kış mevsiminde artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazla olduğunu ifade eden Güngör, "Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin, portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Ayrıca E vitamini kaynakları olan kuru baklagiller ve kuruyemişlerde yeterli ve dengeli biçimde günlük beslenmede bulunmalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir" diye konuştu. Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamininin güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamin olduğunu belirten Göngör, şu ifadeleri kullandı; "Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık, D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega-3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı, margarin, tereyağ, yağlı etler, yüksek kolesterol içeren sakatat ürünleri sıklıkla tüketilmemeli, sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün önerisine göre günlük şeker alımı toplam enerji alımının en fazla yüzde 10 kadarını oluşturmalıdır ve mümkünse daha da azaltılmalıdır. Sağlıklı hayat biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar ile sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı ürünler tercih edilmelidir." Sağlıklı beslenme açısından sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı geleneksel gıdaların üretimi ve tüketiminin kış aylarında arttığının görüldüğüne dikkat çeken Güngör, "Kış ya da yaz ayları için besinin bol bulunduğu aylarda yapılan geleneksel yiyecek hazırlama teknikleri ile hazırlanan geleneksel ev yapımı gıdalar temel işleme ve hazırlama metotlarına dayanan, yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen, doğal ve raf ömürleri günümüzün işlenmiş ürünlerine oranla uzun olmayan ürünlerdir. Günümüzün önemli sağlık sorunları arasında yer alan obezitenin önüne geçilmesi hedefiyle ev yapımı sağlıklı üretimin özendirilmesi ve özellikle çocukların hazır ve paketli besinler yerine ev yapımı sağlıklı besinlerinin tüketimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Doğa şartlarının zorlayıcı etkisini azaltmak adına mevsiminde toprağını ve ürününü kirletmeden, mevsiminde bol ve ekonomik olduğu dönemlerde ulaşılabilen besin ürünlerinin ekseriyeten güneşin ısısından yararlanarak sağlıklı ve yerel yollarla oldukça düşük maliyetle farklı yiyeceklere dönüştüren bir kültürel mirasın sürekliliği ve toplumsal dayanışmanın sürdürülüyor olmasının yerel üretime, sağlıklı yaşama ve sağlıklı beslenmeye katkısı önemli düzeyde önemlidir" dedi.

Uzmanından uyarılar: ''Her öğünde protein içeren besinler bulundurulmalı'' Haber

Uzmanından uyarılar: ''Her öğünde protein içeren besinler bulundurulmalı''

Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, yavaş yemek yemenin dengeli leptin salınımını destekleyeceği için iştahı kontrol etmeyi ve daha sağlıklı beslenmeyi sağladığına dikkat çekti. PROTEİN İÇERİKLİ BESLENME Günlük hayatın hızlı temposunun özellikle büyük şehirlerde birçok insanın öğünlerini atlamasına, düzenli ve sağlıklı beslenememesine yol açtığını belirten Güngör, "Bu sebeple de çabuk ulaşılan, yağlı, yüksek kalorili ve doyurmak bir yana, daha çabuk acıktıran besinler tercih ediliyor. Oysa bazı yiyecekler var ki, yenildikten sonra uzun süre midede tokluk hissi oluşturuyor" açıklamasında bulundu. Tokluk için yüksek kalorili besilerin tüketilmesine gerek kalmayacağını belirten Hande Güngör, "Her öğünde protein içeren besinler bulundurulmalı. Proteinler hem leptin duyarlılığını artırırken, sindirim süresi daha uzun sürdüğü için ghrelin seviyelerini düşürmede ve kilo vermede etkilidir. Yağsız et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, ayran ve kuru baklagillere öğünlerde yer verilmeli. Yağlı balıklar, zeytinyağı, avokado, ceviz, badem, fındık, keten tohumu, susam, tahin, chia tohumu gibi sağlıklı yağlar tüketilmeli. Böylece omega 3 - omega 6 sağlıklı yağ asitlerinden faydalanarak, mide boşalımı ve tokluk süresini uzatılmış olur. Su tüketimi, kalorisiz, şeker ilavesiz sıvılar tercih edilmeli" diye konuştu. SÜREKLİ ATIŞTIRMAK YANLIŞ Öğün saatlerinin planlanmasının da çok önemli olduğuna değinen Hande Güngör, "Tüm besin öğelerini içeren dengeli ve düzenli bir beslenme planı uygulanmalı. Sık sık atıştırma alışkanlığı ve tıkınırcasına yeme davranışlarından uzak durulmalı. Yemek yeme sürenizi uzatarak, daha yavaş yeme alışkanlığı edinilmeli. Yavaş yemek yemek dengeli leptin salınımını destekleyerek iştahı kontrol etmenizi sağlar. Bunun için yeme sürenizi etkileyen faktörleri fark edip, değiştirmeyi ya da iyileştirmeyi hedefleyin" dedi.

Ebeveynlerin dikkatine!  İşte ishale iyi gelen yiyecekler Haber

Ebeveynlerin dikkatine! İşte ishale iyi gelen yiyecekler

Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Mesut Arslan, "5 yaş altındaki çocukların yılda 3-9 kez ishal atağı geçirdikleri bildirilmiştir. İshaller hijyen şartlarının ve sağlık sisteminin geri olduğu, altyapının yetersiz olduğu gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak görülmektedir. İshal sulu veya yumuşak sık dışkılamadır. Günde üç veya daha fazla sayıda ve normale göre daha yumuşak veya sulu dışkılama olarak tarif edilir. Ateş veya kusma eşlik edebilir. İshal genel olarak 7 günden daha kısa sürer, iki haftadan daha kısa süren ishal ve kusma ataklarının hepsi akut ishal olarak adlandırılır. Özellikle yeterli sıvı tüketebilen sağlıklı fertlerde hastalık kendini sınırlar ve kendiliğinden iyileşir. Ancak, küçük çocuk ve bebeklerde sakatlık ve ölüme sebebiyet verebilir" dedi. "İshal enfeksiyöz veya enfeksiyöz olmayan sebeplerle meydana gelebilir" diyen Arslan, "Enfeksiyona bağlı ishallere virüs, bakteri, parazit ve mantarlar sebep olur. Çocukluk çağında enfeksiyona bağlı ishallerin çoğu viral sebeplidir. Viral ishal, bu gruptaki infeksiyonların büyük bölümünü kapsar ve özellikle 5 yaş altı çocuklarda en sık sebeptir. Rotaviruslar, dünya genelinde yılda 500 bin, günde yaklaşık bin 600 çocuğun ölümünden sorumludur. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise 5 yaş altı çocuklarda görülen ishallerin yüzde 30-50'sinden rotavirusların sorumlu olduğu görülmüştür. Rotavirus ishali primer olarak 2 yaş altındaki çocukların akut infeksiyonudur ve sulu dışkılama ve kusma ile karakterizedir. Rotavirus infeksiyonları herhangi bir bulgu vermeden seyredebildiği gibi, ağır ishallere de sebep olabilmektedir" şeklinde konuştu. Genellikle kusmanın hastalığın ilk iki gününde olduğunu ve ateş görüldüğünü belirten Uzm. Dr. Arslan, "İshal mikrobu, insandan insana özellikle de bir çocuktan diğerine kolaylıkla bulaşabilir. Genellikle, tuvalet temizliğini tam olarak öğrenememiş küçük çocuklar arasında hızla yayılabilir. Çocuklar ve yetişkinler tuvalete gittikten hemen sonra ellerini doğru bir şekilde yıkamalıdır. Yeterli sıvı tedavisi ishallerin ana tedavisini oluşturur. Ağızdan sıvı tedavisi hafif ve orta şiddetteki olgularda yeterli olur ancak tedavi hastanın sıvı ve elektrolit kaybını karşılayacak şekilde hazırlanmış olan sıvıları kapsamalıdır (ORS). Ağızdan sıvı tedavisinin (ORS) erken uygulanması, daha az hastane yatışına sebep olur. Hafif-orta, hatta ağızdan alabilen ağır sıvı kaybı olgularında bile ağızdan tedavi (ORS) tercih edilmelidir. İshal olan çocuk emzirme dönemindeyse mutlaka anne sütü almalıdır. Anne sütü, ishalden koruyan önemli bir besin kaynağıdır. Anne sütü alan bebekler daha çabuk iyileşmektedir. İshal süresince doğru beslenme çok önemlidir. Bu dönemde yağlı ve lifli yiyecekleri tüketmemek gerekir. Patates ve muz potasyum kaybını önlemek açısından önemli gıdalardır. İshale iyi gelen yiyecekler arasında çorba, haşlama, püre, makarna ve pirinç yer alır. Bunların tüketimi, ishali kesmek için faydalıdır. İshal tedavisinin en önemli kısmı sıvı ve elektrolit kaybını önlemektir. Hijyen şartlarının iyileştirilmesi, insan atıklarının kullanım ve içme suyuna karışmasının engellenmesi ve el yıkamak enfeksiyona bağlı ishali engeller" diye konuştu.

Dr. Okumuş : “Diyabet eğitimi tüm herkes almalı” Haber

Dr. Okumuş : “Diyabet eğitimi tüm herkes almalı”

Diyabetik retinopati dediğimiz körlükle sonuçlanan bir gözün şeker tarafından hasarlanmış hali, dünyada birinci sırada. Sebebi şeker hastalığı" dedi. Dünya Diyabet Günü etkinlikleri çerçevesinde diyabete dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için bir dizi etkinliğe imza atan hastane, düzenlediği seminerle şeker hastalığının sağlığa olan etkilerine vurgu yaptı. Hastanenin toplantı salonunda organize edilen seminere; Hayat Hastanesi Başhekimi Dr. Fatih Özkul, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Betül Kabalar, Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Özkul, Dahiliye Uzmanları Dr. Ali Nizamoğlu, Dr.Muhittin Pekuz, Dr. Mehmet Erdoğmuş, Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu ve çok sayıda vatandaş katıldı. Diyabet konusunda insanları bilinçlendirmek ve diyabete karşı verilen mücadeleye destek olmak için çalıştıklarını ifade eden Hastane Başhekimi Dr.Fatih Özkul, “Hastane olarak ülkemizde gün geçtikçe yaygınlaşan diyabete karşı insanlarımızı bilinçlendirmek için çalışıyoruz. Diyabette önlenebilir komplikasyon dediğimiz sorunların engellenmesi açısından insanları bilgilendirmek, takiplerin düzgün ve doğru yapılmasını sağlamak hayati önem taşıyor. Sevdiklerimize sağlıklı bir yaşam inşa etmenin de sorumluluğuyla bugün bu semineri düzenledik” dedi. “TÜM SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR” Şeker hastalığı yeni bir pandemi olarak görüldüğünü ve tüm sağlığı tehdit ettiğinin altını çizen Dahiliye Uzm. Dr. Muhittin Pekuz, “Diyabet bizim için niye önemli, diyabet dediğimiz yani şeker hastalığı sadece tek başına bir laboratuvar tanısı değil. Sadece tek başına şekerden ibaret değil. Bütün organları ve sistemleri tutan karaciğeri, böbrekleri, kalbi beyni ve sinir sisteminin merkezi sinir sistemine ve de mide bağırsak sistemini etkileyen bir kronik hastalıktır. Sistemik hastalıktır. Ciddi bir hastalık gördüğümüz gibi tanısı kolay ama tedavisi ve özellikle komplikasyon açıdan takibi çokça önemli bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü diyabeti artık bir salgın yani pandemi olarak değerlendiriyor çünkü tüm dünyada diyabetli bireylerin sayısı giderek artmakta. Türkiye’de 2020’ye kadar 5 milyon denirken 2020 yılından sonra artık 7 milyondan fazla diyabet tanısı var. Dünyada yine 2 binli yıllarda 171 milyon diyabetli varken 2025 yılında 380 milyonu geçiyor. Dünya Sağlık Örgütü dünya nüfusunun Çin ve Hindistan'dan sonra en fazla en kalabalık nüfusun diyabetik hasta nüfusu olacağı, dünyanın üçüncü en fazla kalabalık ülkesi olacağını öngörüsünü paylaştı” “DİYABET EĞİTİMİ TÜM HERKES ALMALI” Diyabet eğitimi almış hastaların işlerini kolaylaştırdığına işaret eden Dahiliye Uzmanı Dr.Ali Nizamoğlu da, “Herkes bir şeyler bekliyor herkes bir şeyleri hemen değiştirmemizi istiyor ilaçları azaltmamızı istiyor ve kısa bir sürede kontrol altına almamızı istiyor. Hastalara hep sorduğum bir şey var; diyabet hakkında eğitim aldınız mı? Diyabet hastalığı, semptomları, tipi ve tedavisi hakkında size bilgi verildi mi diye soruları yöneltiyorum yani eğitim çok önemli. Tabi bu hastalara zaman ayırmak gerekiyor o da bizim işimiz. Eğitim aldıktan sonra ikinci en önemli aşama beslenme mutlaka bir beslenme uzmanına gitmesi gerekir. Hastanın hayat tarzı değişikliği dediğimiz en önemli basamak. Beslenme eğitimi almalı karbonhidrat ve şeker tipleri hakkında bilgi sahibi olması lazım. Hasta o kadar bilinçli bir hale geliyorsa zaten dikkat ediyor, seçerek yemeye başlıyor. Kilo fazlalığını vermemiz ve düzenli spor yapmamız gerekir. Bu da üçüncü en önemli aşamadır. Sonra ilaç gerekliliği açısından biz hekimler tekrar devreye giriyoruz. ”“DİYABET HASTALARININ YÜZDE 70’İ KALP HASTALIĞINDAN ÖLÜYOR” “Diyabet hastasını kalp hastalığı olarak kabul ediyoruz diyabet hastası bizim için kalp damar hastasıdır” diyen Dr.Mehmet Erdoğmuş ise “Diyabet hastalarının yüzde 70’i kalp hastalığından ölüyor bu da çok önemli. Diyabetik retinopati dediğimiz körlükle sonuçlanan bir gözün şeker tarafından hasarlanmış hali, kanama yani dünyada birinci sırada sebebi şeker hastalığı. Böbrek yetmezliği birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Diyaliz merkezlerine gittiğiniz zaman en çok şeker hastasını görürüz. Travma (kaza) dışında, bacak kesilmesinin (amputasyonu) birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Bu kadar tehlikeli, bu kadar ciddi bir hastalık bunu anlatmaya gerek yok. Sinsi hastalığa karşı çok dikkatli olmalıyız” diye konuştu. “TÜRKİYE’DE DİYABET HER GÜN ARTIYOR” Avrupa ülkeleri arasında diyabet prevalansı en yüksek olan ülkenin Türkiye olduğunu dile getiren Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu sözlerini şöyle sürdürdü, “Bu giderek artacak bunun en önemli risk faktörü olan obezite çok etkili. 45 yaş üstü kişilerde 3 yılda bir tarama yapılmalı. En azından hastaları insülin direnci yüksekliğinde yakalayıp beslenme ve yaşam tarzı değişikliği ile diyabet olmalarını önleyebiliyoruz. Diyabet hastalarındaki bu hızlı artış; kötü beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite azlığından kaynaklı.” Seminer doktorların katılımcıların sorularını yanıtlaması ile son buldu.

Uzmanlar uyarıyor! Yanlış beslenmede kanseri tetikleyen sebepler... Haber

Uzmanlar uyarıyor! Yanlış beslenmede kanseri tetikleyen sebepler...

Aşırı miktarda kırmızı et tüketimi kolon, rektum ve prostat kanseri riskini artırdığını dile getiren Medicana Bursa Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilüfer Avcı, aşırı kilonun ve yetersiz fiziksel aktivitenin göğüs, rahim, kolon ve yemek borusu kanserine sebep olabileceğini belirtti. Salamura et ve şarküteri tüketiminin kolon ve rektum kanserine yakalanma riskini artırdığını söyleyen Avcı, balık tüketiminin kolon ve rektum kanseri riskini azalttığını aktararak, şunları kaydetti: ''Bazı besinler toksik bileşenler içerir. Bu bileşenlerin bazıları pişirme yöntemleri sebebiyle açığa çıkar. Bazıları ise tarımda kullanılan zirai ilaç ve kimyasalların, kimyasal gübrelerin, parazit ilaçlarının kalıntılarıdır. Bu kimyasalların besinlerde bıraktığı kalıntılar insan sağlığı için son derece zararlıdır. Bu tarım ilaçlarının ilk kurbanları ise bu tehlikenin farkında olmayan çiftçilerdir. Ürünlerin hasat sonunda depolama, saklama, işleme ve arıtma teknikleri son derece önemlidir. Bu aşamalarda yapılan hatalar sağlığımız için gerekli gıdaları birer silah haline dönüştürebilir'' Vücudun su ve mineral ihtiyacının dengeli olması gerektiğini vurgulayan Avcı, ''Bir yetişkinin günlük su ihtiyacı 2,5 litredir. Bunun bir litresini tükettiğimiz gıdalardan alırken kalan 1,5 litresini içeceklerden almak gerekir. Günde en az dört porsiyon meyve tüketin, mevsim meyvelerini tercih edin. Meyvelerinizi farklı öğünlerde tüketin. Günde bir veya iki porsiyon çiğ sebze ve en az bir porsiyon pişmiş sebze tüketin. Yeşil, sarı, kırmızı sebzelerden her gün en az birer porsiyon tüketin'' dedi. Nohut, kuru fasulye ve barbunya gibi gıdaların kırmızı et miktarından biraz daha fazla tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Avcı, tüketilmesi gereken besinler şöyle sıraladı: ''Balık haftada bir mümkünse iki ya da üç kez tüketilmelidir. Yapay tatlandırıcı içeren tüm içeceklerden uzak durun. Özellikle semizotu ve ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler antioksidan etki gösteren betakaroten ve lutein açısından zengindir. Kuarsetin tam bir antioksidan, antiinflamatuvar ve antialerjik etkiye sahiptir. Ek olarak antikanserojen kansere karşı koruyucu etkisi unutulmamalıdır. Kuarsetin daha çok soğan, elma ve karabuğdayda daha az miktarda da brüksel lahanası, lahana ve kuruyemişlerde bulunur. Domates, bir antioksidan olan likopen kaynağıdır. Ek olarak karoten ve vitamin E içerir. Likopen prostat ve akciğer kanserine karşı koruyucu özellik gösterir.'' Zeytinyağının Akdeniz ülkelerinde daha fazla tüketildiğini söyleyen Avcı, ''Özellikle sızma zeytinyağı, rafine zeytinyağından çok daha fazla polifenol içerir. Polifenol tüketimi kanser vakaları ve kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin görülme sıklığını azaltır'' diye belirtti. Avcı şunları kaydetti; ''Soğan ve sarmısak bolca tüketilmelidir. Soğan ve sarımsak güçlü bir karsinojen olan nitrozaminleri bloke ederek bizleri kansere karşı korur. Brokoli özellikle prostat kanserine karşı koruyucu rolü olan glukorafanin içerir. Kırmızı üzüm bolca resveratrol içerir. Resveratrol kansere karşı koruyucu özellik gösterirken kanser hücrelerinin büyümesini de önler. Ahududu, çilek ve yaban mersini gibi orman meyveleri antikanserojen olan elarjik asitten zengin meyvelerdir. Elarjik asit kiraz, armut, elma ve kivide de bulunur. Doğadaki birçok besin kaynağı insanın gelişimi için gereklidir.'' Yeter ki sağlıklı var olabilmek için sağlıklı yaşamayı öğrenelim diye belirten Avcı, ''Sağlıklı beslenmek tek başına yeterli değildir. Spor yapmalı, zararlı alışkanlıklardan uzak durmalı, stres faktörlerini iyi yönetebilmeli, dinlenmeli ve farklı hobiler ile uğraşmalıyız. Unutmayalım bizi kansere karşı koruyacak veya bizim kanserimizi tedavi edebilecek tek bir besin yoktur'' diyerek açıklamasını sonlandırdı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.