Yaza yaza yaşayan adamdan yazarlığın püf noktaları
Yaza yaza yaşayan adamdan yazarlığın püf noktaları
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Edebiyat ve Yazı Akademisi'nin ilk konuğu olan Yazar Beşir Ayvazoğlu, yazarak geçirdiği 51 yılı, yazarlık tecrübelerini ve iyi bir yazar olmanın püf noktalarını yazar adaylarıyla paylaştı.
Haber Giriş Tarihi: 06.10.2019 14:52
Haber Güncellenme Tarihi: 06.10.2019 14:52
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.yenisehiryorem.com/
Büyükşehir Belediyesi Kültür Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen Edebiyat ve Yazı Akademisi, Tayyare Kültür Merkezi'nde başladı. Yazarlık yaşamında 51 yılı geride bırakan Yazar Beşir Ayvazoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı program, yazar adaylarının yanı sıra Bursalılar tarafından yoğun ilgi gördü. Konuşmasına yazarlık yolunda attığı ilk adımı anlatarak başlayan Ayvazoğlu, ilk yazısının henüz 15 yaşında iken Sivas'taki yerel bir gazetede 1968 yılında yayınlandığını söyledi.
Meslekte 51 yılı geride bırakmasına rağmen hala kendini gerçek manada yazar olmuş hissetmediğini samimiyetle itiraf ettiğini dile getiren Ayvazoğlu, "Çünkü her yazı bir öncekini adeta ilga ediyor. Bir önce yazdığım yazıyı beğenmez hale geliyorum. ilk kitaplarımı hiç beğenmiyorum. Popüler bir yazar olsanız bile o kitabı yazdığınız tarihteki birikim, bakış tarzınızla sınırlıdır. Zamanla bilginiz artıyor, ufkunuz genişliyor, çevreniz genişliyor, kendinizle derinden hesaplaşmış oluyorsunuz, görüşürüz değişmiş olabiliyor. Bugün böyle söyleyip, yarın başka söyleyenlere 'dönek' denir ama zaman içerisinde sancısını çekerek yaşanan değişmeler tabii değişmelerdir ve saygıyla karşılanması gerekir. Yazar olmak kolay bir şey değil. Hala daha iyisini yazmanın mümkün olduğu kanaatine sahibim" diye konuştu. "Cesur olun"
'Yazar olmaya nasıl karar verdin?' sorusuyla sık sık karşılaştığını hatırlatan Ayvazoğlu, bunun cevabı olmayan bir soru olduğunu, bir süreç olan yazarlığın içinde kendinizi bulabileceğinizi kaydetti. İlkokul yıllarından itibaren sürekli olduğunu, yoksulluk yılları olması nedeniyle zorlukla eline geçer kitapları, dergileri defalarca okuduğunu ifade eden Ayvazoğlu, "Sürekli oyunca bende yazabilirim böyle bir şey diye düşünmeye başlıyor insan. Özellikle güzel yazılmış basit gibi görünen kitaplar yazma arzusu uyandırıyor. Yunus Emre diyor ki; 'Ete deriye büründüm, Yunus diye göründüm' Ne kadar basit. Hemen sende söyleyebilecekmişsin gibi geliyor. Ama söylemek için O'nun yaşadığı çileyi, düşünce macerasını, dil tecrübesini yaşamak gerekiyor.
Mesela okul yıllarımda Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun Türk korsanları hikayelerini okurdum. Hızır Reis'in Barbaros ve Kaptan-ı Derya oluşuna kadar yaşanan macerayı anlatan bir romandan çok etkilenmiştim. Ve hayatında deniz görmemiş biri olarak oturdum korsan romanı yazdım. Kocaman iki defter doldurdum ama muhafaza edemedim. Şimdi okusam ne kadar gülerdim. Deniz görmemişim, gemi nedir bilmiyorum, denizcilik tabirleri hakkında hiç fikrim yok ve korsan romanı yazıyorum. Cesurca bir hamle. Ancak cesurca kalkışmadan başarıya oluşmak mümkün değil. Yazar olmak için gözünüzü büyük hedeflere dikeceksiniz" dedi.
Yazarın işinin ana dilinin tüm zenginliklerini incelikleriyle yeniden keşfetmek olması gerektiğini ifade eden Ayvazoğlu, "Hiçbir lügat o dili bütünüyle kuşatamaz. Kelimeler sözlük anlamları dışında da zenginlik taşırlar. Yazma çabasına giren birinin yapacağı iş Türkçeyi yeniden keyfetmek olmalı ve Türkçenin içinde kendi dilini keyfetmek olmalıdır. Her yazarın kendine has Türkçesi vardır. Yani Cemil Meriç ile Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Türkçesi aynı şey midir? Okuduysanız çok farklı olduklarını, sanki çok farklı dili konuştuklarını sanırsınız. Kendi şahsiyetini, duyarlılığını, hassasiyetini ekliyor. Buna üslup diyoruz. Her edebiyat adamının kendine has bir üslubu vardır" dedi.
İyi bir yazar olmak için gözünü büyük hedeflere dikmek, azimli ve kararlı olmak, en önemlisi de çok çalışmak gerektiğine dikkat çeken Ayvazoğlu, "Ben 24 saat çalışıyorum. 'Aman hocam hiç uyumuyor musun?' diyebilirsiniz. Rüyalarımda da ne yazıyorsam onu görüyorum. Eğer yaptığınız iş uykularınızı kaçırmıyorsa o işe kendinizi vermiyorsunuzdur. Yaza yaza yaşamak demek, 24 saat yazacağınız şeyi düşünmek demektir. Yazar, yaza yaza yaşayan adamdır.
Yazarak hayatına anlam kazandırır. Profesyonel yazar, yazmak için ilham beklemek yerine, disiplinli bir şekilde çalışmayı alışkanlık haline getirerek eşref saatini kendisi oluşturmalı. Başarının şartı, düzenli yazmak, sabırlı ve kararlı olmaktır. Eğer sürekli yazmazsanız, kalem ihanet eder, hayal gücü zayıflar. En doğru düşünme şekli yazarak düşünmektir. Yazma bir inşa sürecidir. Sadece metni inşa etmek değil, kendinizi de yeniden inşa edersiniz. Yazmak aynı zamanda kendini gerçekleştirmektir. Yazarken değişirsiniz, kendi kendinizi hesaba çekersiniz" diye konuştu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yaza yaza yaşayan adamdan yazarlığın püf noktaları
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Edebiyat ve Yazı Akademisi'nin ilk konuğu olan Yazar Beşir Ayvazoğlu, yazarak geçirdiği 51 yılı, yazarlık tecrübelerini ve iyi bir yazar olmanın püf noktalarını yazar adaylarıyla paylaştı.
Büyükşehir Belediyesi Kültür Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen Edebiyat ve Yazı Akademisi, Tayyare Kültür Merkezi'nde başladı. Yazarlık yaşamında 51 yılı geride bırakan Yazar Beşir Ayvazoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı program, yazar adaylarının yanı sıra Bursalılar tarafından yoğun ilgi gördü. Konuşmasına yazarlık yolunda attığı ilk adımı anlatarak başlayan Ayvazoğlu, ilk yazısının henüz 15 yaşında iken Sivas'taki yerel bir gazetede 1968 yılında yayınlandığını söyledi.
Meslekte 51 yılı geride bırakmasına rağmen hala kendini gerçek manada yazar olmuş hissetmediğini samimiyetle itiraf ettiğini dile getiren Ayvazoğlu, "Çünkü her yazı bir öncekini adeta ilga ediyor. Bir önce yazdığım yazıyı beğenmez hale geliyorum. ilk kitaplarımı hiç beğenmiyorum. Popüler bir yazar olsanız bile o kitabı yazdığınız tarihteki birikim, bakış tarzınızla sınırlıdır. Zamanla bilginiz artıyor, ufkunuz genişliyor, çevreniz genişliyor, kendinizle derinden hesaplaşmış oluyorsunuz, görüşürüz değişmiş olabiliyor. Bugün böyle söyleyip, yarın başka söyleyenlere 'dönek' denir ama zaman içerisinde sancısını çekerek yaşanan değişmeler tabii değişmelerdir ve saygıyla karşılanması gerekir. Yazar olmak kolay bir şey değil. Hala daha iyisini yazmanın mümkün olduğu kanaatine sahibim" diye konuştu.
"Cesur olun"
'Yazar olmaya nasıl karar verdin?' sorusuyla sık sık karşılaştığını hatırlatan Ayvazoğlu, bunun cevabı olmayan bir soru olduğunu, bir süreç olan yazarlığın içinde kendinizi bulabileceğinizi kaydetti. İlkokul yıllarından itibaren sürekli olduğunu, yoksulluk yılları olması nedeniyle zorlukla eline geçer kitapları, dergileri defalarca okuduğunu ifade eden Ayvazoğlu, "Sürekli oyunca bende yazabilirim böyle bir şey diye düşünmeye başlıyor insan. Özellikle güzel yazılmış basit gibi görünen kitaplar yazma arzusu uyandırıyor. Yunus Emre diyor ki; 'Ete deriye büründüm, Yunus diye göründüm' Ne kadar basit. Hemen sende söyleyebilecekmişsin gibi geliyor. Ama söylemek için O'nun yaşadığı çileyi, düşünce macerasını, dil tecrübesini yaşamak gerekiyor.
Mesela okul yıllarımda Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun Türk korsanları hikayelerini okurdum. Hızır Reis'in Barbaros ve Kaptan-ı Derya oluşuna kadar yaşanan macerayı anlatan bir romandan çok etkilenmiştim. Ve hayatında deniz görmemiş biri olarak oturdum korsan romanı yazdım. Kocaman iki defter doldurdum ama muhafaza edemedim. Şimdi okusam ne kadar gülerdim. Deniz görmemişim, gemi nedir bilmiyorum, denizcilik tabirleri hakkında hiç fikrim yok ve korsan romanı yazıyorum. Cesurca bir hamle. Ancak cesurca kalkışmadan başarıya oluşmak mümkün değil. Yazar olmak için gözünüzü büyük hedeflere dikeceksiniz" dedi.
Yazarın işinin ana dilinin tüm zenginliklerini incelikleriyle yeniden keşfetmek olması gerektiğini ifade eden Ayvazoğlu, "Hiçbir lügat o dili bütünüyle kuşatamaz. Kelimeler sözlük anlamları dışında da zenginlik taşırlar. Yazma çabasına giren birinin yapacağı iş Türkçeyi yeniden keyfetmek olmalı ve Türkçenin içinde kendi dilini keyfetmek olmalıdır. Her yazarın kendine has Türkçesi vardır. Yani Cemil Meriç ile Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Türkçesi aynı şey midir? Okuduysanız çok farklı olduklarını, sanki çok farklı dili konuştuklarını sanırsınız. Kendi şahsiyetini, duyarlılığını, hassasiyetini ekliyor. Buna üslup diyoruz. Her edebiyat adamının kendine has bir üslubu vardır" dedi.
İyi bir yazar olmak için gözünü büyük hedeflere dikmek, azimli ve kararlı olmak, en önemlisi de çok çalışmak gerektiğine dikkat çeken Ayvazoğlu, "Ben 24 saat çalışıyorum. 'Aman hocam hiç uyumuyor musun?' diyebilirsiniz. Rüyalarımda da ne yazıyorsam onu görüyorum. Eğer yaptığınız iş uykularınızı kaçırmıyorsa o işe kendinizi vermiyorsunuzdur. Yaza yaza yaşamak demek, 24 saat yazacağınız şeyi düşünmek demektir. Yazar, yaza yaza yaşayan adamdır.
Yazarak hayatına anlam kazandırır. Profesyonel yazar, yazmak için ilham beklemek yerine, disiplinli bir şekilde çalışmayı alışkanlık haline getirerek eşref saatini kendisi oluşturmalı. Başarının şartı, düzenli yazmak, sabırlı ve kararlı olmaktır. Eğer sürekli yazmazsanız, kalem ihanet eder, hayal gücü zayıflar. En doğru düşünme şekli yazarak düşünmektir. Yazma bir inşa sürecidir. Sadece metni inşa etmek değil, kendinizi de yeniden inşa edersiniz. Yazmak aynı zamanda kendini gerçekleştirmektir. Yazarken değişirsiniz, kendi kendinizi hesaba çekersiniz" diye konuştu.
En Çok Okunan Haberler