Gürhan Adana'nın Yenişehir Yazıtı kitabından YAŞAYAN ‘AĞIZLAR’
Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.yenisehiryorem.com/
Birçok şey bizler farkında olmadan tarihe karışıyor. Eşyalar, gelenekler, alışkanlıklar… Kimileri adlarıyla birlikte kendileri unutulup gidiyor. Kimileri ise bazı değişikliklerle varlıklarını sürdürüyor; ancak adları değişiyor… Örneğin, geçmişte yaşayanların gün içinde onlarca kez dilinden düşürmediği “velespit” sözcüğü, “bisiklet” anlamına geliyor. Bisiklet ise varlığını model değişiklikleriyle halen koruyor korumasına. Ancak, bir “enseri” için bunu söylemek zor. Gövdesi dört köşe biçimindeki bir çivi. Hem kendisi, hem adı yok olmuş. Bir de kırsal alanda yaşayanlar ve ilçe merkezinde daha çok yaşlıların kullandığı şive farklılıklarında yaşanıyor bu değişim. Yeni nesil artık, babalarının, dedelerinin şivelerini unutup gidiyor. Emekli öğretmen Hüseyin Yiğit, tüm bu yaşananların değişimin bir sonucu olduğunu belirterek, özellikle şive konusunun değişime ayak uyduramayanlar tarafından ısrarla terk edilmediğine dikkat çekiyor. İşte, şive özelliğine Yenişehir’de oldukça yaygın olan bazı örnekler: Pantolon “pontul”, elektrik “aletrik”, bıçak “pıçak”, yüzük “yüssük”, bahçe “baççe”, politika “pultika”, mısır “misir”, kahve “kayfe”, patates “patatis”, sarmısak “sarımsak”, soğan “suvan”, kırmızı “gırmızı”, polis “pulis”, jandarma “candarma”, tavuk “tovuk”, karga “garga”, biber “beber”, külot “kilot”, merdiven “merdimen”, kova “kofa”, yoğurt “yuurt”, peynir “piynir”, tatlı “dadlı”, oğlak “uğlak”, avukat “akubat”, bisküvi “bisküt”, kiraz “kirez”, sofra “sıfra”, havlu “havlı”, balya “balye”, değişim “denişim”, pasaport “paşport”, gölge “kölge”, baklava “baklafa”, vişne “fi şne”, domates “domata”, yumurta “yamarta”. Yaşlılar bile günümüzde, dildeki bu değişiklikleri anımsamakta güçlük çekiyor. Yaşlılar uzun uzun düşündükten sonra mandaya “camız”, karpuza “bostan”, düğmeye “kopça”, liraya “kayme”, geniş kapıya “tokat”, kuruluğa “sayvant”, yağmura “rahmet”, kurda “canavar”, traktöre “motor”, su yoluna “yolak” dediklerini anlatıyor. Üzerinde hamur açılan ya da yemek yenirken kullanılan tahtadan yapılma daire şeklindeki mutfak malzemesi olan “yastaç”lardan, hamur işlerinde kullanılan “elek”lere, su taşımakta vazgeçilmez malzeme olan toprak “desti”lerden “alaburus” olarak adlandırılan çocuk tıraşı biçimlerine kadar hemen her şeyin yittiğini anlıyoruz. Bazı malzeme ve araç gereçler, eski evlerin bodrum katlarında ya da depolarında kaçınılmaz yerlerini almış durumda. Her yörenin yerel şivesinin bulunduğunu, bunun da eğitim eksikliğinden ve değişime direnmeden kaynaklandığını belirten Yiğit, “Bazıları yerel şiveden ayrılmayla özünden kopuyormuş hissine kapılıyorlar. Bazıları da eleştirilmekten korkuyorlar. Başka şehirde yaşayanlar doğup büyüdükleri köye gittiklerinde peynir yerine yine “piynir” diyorlar. Köyden ayrılınca, yine “peynir” sözcüğünü tercih ediyorlar” diyor. Ülkenin her ne kadar erkek egemen toplum görüntüsü verse de, kadın egemenliğinin daha üstün olduğunu gözlemlediğini kaydeden Yiğit, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Şive özelliklerini kadınlar ayakta tutuyor. Kadınlar daha çok kullanıyor. Erkeklerin, kahvede atıp tuttuğuna bakmayın, evin ekonomisinden, yönetimine kadar her alanda kadın egemenliği var. Kadın da çocuklar üzerinde babaya göre daha etkili olması nedeniyle, şive özellikleri sürdürülebiliyor.” (13 Eylül 2000)